1.05.2014 - 1.06.2014

Geleneksel çin tıbbında kullanılan Oolong çayı ilk olarak Qing hanedanlığı tarafından wuyi dağlarında üretilmiş bir üründür.Wulong veya Wu long olarakda isimlendirilir. Mana olarak kara ejderha çayı diye bilinir.
Oolong çay yaprakları 
Çay kültürünün çok egemen olduğu çinde bu çay günün ilk ışıklarında güneş doğmadan toplanır. Toplanma zamanına şöyle karar verilir Yapraklar %30 civarı kırmızı ve %70 civarı yeşilse toplanmaya en uygun zamandır herzaman çay ağacının son filizinden 3 yaprak kopartılır. toplanan bölgede tekrar hasat 48 saat sonra yapılır. Çay hem yeşil hemde odun ateşinde kurutularak siyah şekilde ikram edilir ( bu bilgi çinden bir arkadaşımdan)

Bu çay sağlıklı hafif yumuşak güzel kokulu ve lezzetlidir en azından çinlilere göre öyle..İlginçtirki çay çinden ziyade pazarlanan batı ülkelerinde daha popüler hale gelmiştir. Antioksidanlar açısından oldukça zengindir. Büyük bir yeşil çay kültürüne sahip olan çinde bu türde yeşil çaylar kapsamında dile getirilmektedir.
Batıda kanser ve kalp rahatsızlığı ve kilo kontrolü için sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çay hakkında söylenenler büyük oranda abartıda olsa Amerikada marrylan üniversitesinin yaptığı araştırmalarda Metebolizma hızını artırdığı şeker isteğini bastırdığı ve ödem attığı tesbit edilmiş.

Kafein içerdiği için küçük miktarlarda hazırlanıp demlenmeli ve ve normal yeşil çaya göre 1-2 dakika daha uzun deme bırakılmalı.




Karabuğday, Buckweizen, Fagopyrum esculentum MOENCH
Karabuğday
Türkistan Karabuğdayı Syn: F.sagittetum GILIB.
Arnavut Karabuğdayı F.vulgare NEES.
Polyganum fagopyrum L.
P.cereale SALISB.
Familyası: Karabuğdaygillerden, Vogelknoterich, Polygonaceae
Drugları: Karabuğday otu; Fagopyri herba
Karabuğday tohumu; Fagopyri semen
Karabuğdayın yaprak, çiçek ve sürgünleri yani otu çay, tentür ve natürel ilaç yapımında kullanılır ve tohumlarından yemek, pasta, ekmek vb. ya-pımında kullanılır.
Giriş: Karabuğdayın bilinen ve kullanılan 3 türü mevcuttur;
a) Japon Kara¬buğdayı; Fagopyrum japonica L,
b) Tatar Karabuğdayı; Fagopyrum tataricum L ve
c) Türkistan Karabuğdayı; Fagopyrum esculentum’u sayabiliriz. Bazı yazarlar Türkistan Karabuğdayının vatanının da Çin olduğunu iddia ederken bir grup Türkistan hatta başka bir grup Türkiye olduğunu ileri sürmektedir. Doğru olanın Orta Asya’dan Avrupa’nın batısına, Asya’nın doğusuna kadar yayılmış olmasıdır. Eskiden Avrupa’da buğdaydan sonra en çok ekilen bir kültür bitkisi iken patatesin 19. Asırdan itibaren Avrupa’ya gelmesi ile birlikte Karabuğday unutulmuştur. Berlin ve çevresinde 1805 yılında 157.800 hektar alana Karabuğday ekilmiştir. Günümüzde yapılan araştırmalara sonucu Karabuğdayın kalça, bacak ve ayaklardaki toplardamar rahatsızlıklarına karşı en iyi ilaç olduğunun anlaşılması ile birlikte yeniden Farmakolojide ve beslenmede büyük değer kazanmıştır.
Botanik: Karabuğday 4-120 cm boyunda, bir yıllık otsu bitki olup önce sade olarak dikey yükselir ve yarıdan sonra sıkça çatallaşmaya başlar. Yaprakları gövdeye oturmuş vaziyette, baş kısmı kalp, uç kısmı mızrak şeklinde olup kenarları hafif kertikli ve hafif dalgalı beş aba damar ve ondan sağa sola ayrılan yan damarlara sahiptir. Çiçekleri beyaz, oval ve küçük 5 taç yapraktan meydana gelir ve oldukça çok çiçek bir sap üzerinde üzüm salkımı gibi bir arada bulunur. Meyveleri (tohumları) 5-6 mm uzunluğunda, 3-4 mm eninde, üç köşeli sarımtırak yeşil renkte önce parlak ve sonra donuktur.
Yetiştirilmesi: İlkbahar aylarından Mart veya Nisan başında 20-25 cm ara ile ekilir ve genellikle yumuşak ve çorak topraklar tercih edilir, ağır ve kireçli toprakları sevmez.

Hsat zamanı:Karabuğday otu (yaprak, çiçek ve sürgünleri) Haziran’dan Ağustos’a kadar toplanıp kurutulabilir. Tohumları Eylül’den Ekim’e kadar toplanarak kalın kabuğu özel makinesi ile soyulduktan sonra kurutulur. Karabuğdayın kalın kabuğu (kapsülü, kapçığı) kurutulduktan sonra yastıklara doldurulur ise boyun ağrılarını iyileştirir.
Bir Japon firması Kavo Sava adını verdiği içi Karabuğday kapçığı ile dolu alan yastıkların tanesini 120 DM’den satmaktadır.
Maalesef şifalı bitkiler toplama, kurutma, paketleme ve depolama işlemleri sırasında çok yanlışlar yapılmaktadır. Bitkinin şifalı kısmı yaprak veya çiçekleri ise asla Güneş altında kurutulmaz ve mutlaka gölgede kurutulmalıdır. Ayrıca bitki örneğin 5 günde kurudu ise 2 gün daha kurumada bırakmak mahzurludur, çünkü birleşimindeki eterik yağları kaybettiğin¬den kalitesi düşer. Sadece ikri kökleri Güneşte kurutulur ve kurur kurumaz heemn paketlenip depolanması gerekir. Şifalı bitkilerin aktarlarda açıkta satılması kalitesini kısa sürede sıfırlar.
Birleşimi: Karabuğday otunun (yaprak, çiçek ve sürgünleri) birleşimindeki en önemli maddeleri önemine göre şöyle sıralayabiliriz;
a) Flavonglikozit türevleri %3-8 arasında olup bunun da %90-95’ini Rutin eskiden Rutosid, Vitamin P, Quercetin, Rhamnoglikozit veya Quercetin-3-O-rutosid gibi çeşitli adlarla anılmıştır. Ayrıca az miktarda Cynaidin ve Leucocyanidin içerir.
b) Çok az miktarda Fagopyrin %0,01-0,03 bu kurutulmuş çiçeklerinde olan miktardır, yaprak ve tohumlarında daha azdır.
c) Tanen ve kahve asit türevleri içerir.
Tohumlarında;
a) %50-70 Nişasta, %8-12 Protein türevleri, %3-5 Sabit yağ, %1,5-2 Tanen içerir.
b) Protein türevlerinden en önemlileri; Methionin, Phenylalanin, Leucin, Isoleucin, Lysin ve Aminoasit türevleri içerir.
c) Vitaminlerden; B1, B6 ve Niacin (B3)
d) Minerallerden; Potasyum, Magnezyum ve Demir

Tesir şekli:Karabuğday otu toplardamarları kuvvetlendirici, ödemi önleyici, damarları kuvvetlendirici ve yumuşatıcı, iltihapları önleyici ve kaşıntıyı önleyici özelliklere sahiptir.
Kullanılması:
a) Araştırmalara göre ayak, baldır ve bacaklarda görülen kronik toplar-damar rahatsızlıklarından; gerginlik hissi, şişme, ağrı, baldır krampları, ayak yanması, kaşıntılar, hissizlik, uyuşukluk, baldır ve ayakların ağırlaşma hissine karşı kullanılır.
b) Homeopati’de Karabuğday otundan fazla yiyen hayvanlarda ishal, kramplar, deri kaşıntısı, deri iltihaplanması, astım ve sinüzit gibi rahatsızlıklara neden olduğu görülmüştür. Karabuğday tamamen bu deri hastalıklarına karşı kullanılır. Karabuğday tentürü deri kaşıntısı ve kadınlarda vajina kaşıntısına karşı kullanılır.
c) Halk arasında Karabuğday unu normal buğday unu gibi yoğrulduğunda hamur şeklini almaz yani yapışmaz, bu nedenle de Karabuğday unu buğday unu ile karıştırılarak ekmek, börek, pasta vb. yapımında kullanılır. Karabuğday unu diğer tahıl unlarından 3-4 kat daha besleyici ve kuvvet verici özelliklere sahiptir. Normal una Karabuğday unu karıştırılarak beslenenlerde yorgunluk, halsizlik, dermansızlık ve uyuşukluk gibi haller görülmez. Karabuğday bulguru veya tohumundan yemek yapmadan önce kısa bir haşlanır ise suyun içine kırmızı bir renk karışır. Bu Fagopyrin denen maddedir ve bu madde hafif zehirlidir ve bu kırmızı su atıldıktan sonra diğer normal pişirme işlemleri başlar.

Çayı: Karabuğday otundan 2 kahve kaşığı demliğe konur ve üzerine 300-400 ml kaynar su ilave edildikten sonra 5-10 dk demlenmeye bırakılır ve süzülerek içilir
Homeopati’de:
Karabuğday otundan 50 gr bir şişeye konur ve üzerine 500 ml  %70’lik etanol ilave edilir ve 4-6 hafta güneş ışınlarından uzakta muhafaza edildikten sonra şişe iki günde bir çalkalamak suretiyle bu süre sonunda süzülerek Homeopati’de < > adı ile anılan tentür elde edilir. Bu tentürden günde 3-4 defa 10-15 damla 4-6 hafta süreyle alınır.

Yan tesirleri: Tarife uygun kullanıldığında bilinen bir yan tesiri yoktur. Tohumları yemek yapılmadan önce kaynar su ile haşlanır ise birleşimindeki kırmızı rengi veren Fagopyrin suya karışır ve bu su atıldıktan sonra diğer işlemler devam eder. Karabuğday otunun veya tohumlarının insanlara herhangi bir zarar vermdiği grülmemiştir. Fakat bazı hayvanların aşırı miktarda Karabuğday otu yemeleri halinde kaşıntı, ishal, alerji, astım vb. gibi rahatsızlıklara neden olduğu gözlenmiştir.

karahindiba
Karahindiba, Löwenzahn, Taraxacum officinale
Gelin göbeği (WITH) WIGGERS
Aslan dişi Syn: Taraxacum vulgare SCHRAK
Radika Leontodon officinale WITH.
Yabani Acımarul “ taraxacum L.
Üfürük çiçeği Hindibaotu
İnek çiçeği Şifalı Karahindiba
Familyası: Bileşikgillerden, Korbblütler, Asteraceae
Drugları:
Karahindiba yaprağı; Taraxci folium
“                    kök   ü;      “ radix
“ otu ve kökü        ; Taraxci herba cum radix
Karahindibanın genellikle otu (yaprak, çiçek ve sapları) ve kökü birlikte çay, tentür ve natürel ilaç yapımında kullanılır.
Giriş:Günümüzde Karahindibanın bir alt türü olan 50-60 çeşit mevcuttur ve bunların içinden sadece Şifalı Karahindiba olarak bilinen bu tür kullanılır. Diğer türler pek kullanılmaz. Türkiye’de eskiden salata yerine kullanıldığından Yabani Acımarul diye de anılır. Avrupa’da 16. yy.a kadar bilinmeyen ve ancak 1546’dan itibaren Şifalı bitkiler kitabında yer al¬mıştır ve bazı yazarlara göre Barbarlar (Türkler, Hunlar) tarafından Avrupa’ya getirilmiştir. Avrupalılar Hıristiyan olmayan her milleti Barbar sayarlar, oysa Türkler gittikleri yerlere Medreseler (üniversiteler), Hanlar, Hamamlar, Kervansaraylar, Sulama kanalları götürürken Avrupalılar takriben 50 milyon Kızılderili’yi 2,5 milyon Cezayirliyi vahşice yok etmişlerdir. Ayrıca Romanın kurucusu Rome ve Romelus kardeşlerde Etrüsklüdür yani Türktür.
Botanik: Karahindiba otu şimdiye kadar incelediğimiz bitkilerden farklı bir yapıya sahiptir çünkü gövdesiz bir bitkidir. Yaprakları rozet şeklinde direkt kökten çıkarak çevresine yayılır ve bu şekil rozete benzediğinden bu isimle adlandırılır. Yapraklarının kenarı irili, ufaklı, dişli veya odun testeresinin ağzı şeklinde, bazen de aslan dişi gibi bu nedenle de Aslan dişi otu diye de anılır. Yaprak uçları mızrak veya mala şeklinde, üst yüzeyi koyu yeşil, alt yüzeyi açık yeşil ve ortada ana bir damar mevcuttur. Çiçekleri takriben 10-40 cm uzunluğunda, içinde sarımsı beyaz süt kıvamında bir sıvı bulunur ve tepesinde 100-200 adet dil şeklindeki sarı taç yapraklardan meydana gelen bir çiçek bulunur. Çiçekleri olgunlaştıktan sonra dökülerek dağılmaz aksine büzülerek toplanır ve kupa yaprakları tarafından iyice sarılarak koni şeklini alır. Koni içinde olgunlaşan tohumlar kupa yapraklarının geri doğru kıvrılması ile ortaya çıkar ve her tohumun gerisinde 1-3 cm uzunluğunda bir sap ve bu sapın üzerinde şemsiye şeklinde tüycükler bulunur. Olgunlaşan tohumları rüzgarlı havada tüycükleri alarak uzaklara taşır ve böylece Karahindibaya hemen her yerde rastlamak mümkün olur. Kökleri serçe parmak kalınlığında 10-20 cm uzunluğunda ayrıca saçak şeklinde yan köklere sahiptir ve içinde süt gibi beyaz bir bitki özü mevcuttur.
Yetiştirilmesi: İtalya ve Fransa’da özel olarak yetiştirilir ve salatası yapılır. Bu özel yetiştirilen Karahindiba, yabani olarak yetişene göre oldukça büyüktür. Türkiye’nin hemen her bölgesinde yetiştirmek mümkündür.
Hasat zamanı: Kökleri ya Mart-Nisan veya Ağustos-Eylül aylarında topraktan çıkarıldıktan sonra yıkanır, güneşli ve havadar bir yerde kurutulur. Maalesef şifalı bitkiler toplama, kurutma, paketleme ve depolama işlemleri sırasında çok yanlışlar yapılmaktadır. Bitkinin şifalı kısmı yaprak veya çiçekleri ise asla Güneş altında kurutulmaz ve mutlaka gölgede kurutulmalıdır. Ayrıca örneğin bitki 5 günde kurudu ise, 2 gün daha kurumada bırakmak mahzurludur, çünkü birleşimindeki eterik yağları kaybettiğinden kalitesi düşer. Sadece bitki kökleri Güneş’te kurutulur ve kurur kurumaz hemen paketlenip depolanması gerekir. Şifalı bitkilerin Aktarlar’da açıkta satılması kalitesini kısa sürede düşürür ve etkisini oldukça azaltır.
Birleşimi:  Yapraklarının birleşimindeki en önemli maddeler;
a) Sesquiterpenlakton türevleri;Taraxinasit-1¹-O-b-D-glucopyranosid (Taraxinasit-β-D-glikozit)
b) Flavonit türevleri; Apigenin-7-O-glikozit ve Luteolin-7-O-glikozit
c) Triterpen türevleri; Sitosterol, Stigmasterol ve Campesterol
d) Vitaminlerden; B1, B2, B3, C ve E vitaminleri ve Provitamin A
e) Mineraller özellikle %2,5-4,5 oranında Potasyum, Sodyum, Fosfor, Kalsiyum, Magnezyum, Demir, Çinko ve Bakır
f) Aminoasitlerden; Asparaginasit ve Glutaminasit içerir.
Köklerindeki en önemli maddeler;
a) Sesquiterpenlakton türevleri; Taraxakolid-β-D-glikozit %0,1 (Taraxakolid-1¹-β-D-glukopyranozit), Taraxinasit-β-D-glikozit (Taraxinasidi-1-O-β-D-glikopyranosit) ve 11,13-dihydrotaraxinasit-1¹-O-β-D-glikopyranozit
b) Triterpen türevleri; Taraxasterol, ψ-Taraxerol, Taraxol, β-Sitosterol, β-Sitosterol-3-D-β-D-glikopyranosit, Arnidiol ve Faradiol. Karahindiba kökü ilkbaharda %2 Inulin içerirken sonbaharda bu oran %40’lara varır.Inulin bir Polisakkarid türüdür. Her türlü sakkaritin hücrelere geçmesi için pankreas hormonu Insülin gerekirken Inulin Insülisizde hücrelere girer.
c) Vitaminler ve mineraller aynı yapraklarında olduğu gibidir.
Özellikleri: Soğuk, acı, tatlı ve özel kokuludur.
Tesir şekli: Karaciğer, pankreas, mide ve bağırsak salgılarını artırıcı, hazmettirici, iştah açıcı, metabolizmayı kuvvetlendirici, kan temizleyici, idrar söktürücü ve hafif tansiyon düşürücü özelliğe sahiptir.
Araştırmalar:
1) İlk olarak Hahnemann 1793’de kendi ve öğrencileri üzerinde, 1826’ da Langhammer sonra NOAK/TRINKS, Müler, Farrington ve Seveson araştırma, deney ve testler yapmışlardır. hemen bütün araştırmacılar K.hindiba otu ve kökünün başta karaciğer ve safra sonra mide-bağırsaklar ve idrar yollarına etki ettiğini tespit etmişlerdir. (LBH). Bir grup ilim adamının fareler üzerinde Karahindiba ekstresi ile yaptıkları deney, test ve araştırma sonucunda Karahindibanın Atkuyruğu otu ve Ardıç kozalağından daha kuvvetli bir idrar söktürücü (diüretik) olduğu ve belli bir süre bu tedaviye devam (3 ay) edildiğinde % 30’a varan oranlarda zayıfladıkları görülmüştür. (TP.573)
Kullanılması:
a) Araştırmalara göre idrar söktürücüdür.
Komisyon E’nin 228 nolu ve 05.12.1984 tarihli monografi bildirisine göre K.hindiba ot ve kökü başta safra akışı anormallikleri, iştahsızlık, sindirim rahatsızlıklarına karşı ve de idrar artırıcı olarak kullanılır.
b) Halk arasında başta karaciğer, safra, pankreas, mesane, böbrekler, mide ve bağırsaklardaki rahatsızlıklara karşı kullanılır. Karahindiba bu rahatsızlıkların haricinde şeker hastalığı, şişmanlık, romatizma türlerinden özellikle artroz (eklem aşınması), eklem iltihaplanması (artritis), gut (nikris), bronşit, egzema, akneye karşı ve kan te-mizleyici ve de metabolizmayı çalıştırıcı olarak kullanılmaktadır.
Açıklama: İç organların beslenmesi ve artık maddelerin dışarı atılmasında çok büyük görevleri olan ara dokular zamanla artık maddeler (Almanca Schacke Türkçe Cürufta denir) yoğunlaşır. Bu da görevlerini tam olarak yapamadığı gibi başta romatizma, gut, ödem, çeşitli iltihaplanma ve metabolizma bozukluklarına sebep olur. İşte böyle bir durumda bizi birleşiminde vitaminler, mineraller, triterpenler, flavonitler vb. içeren ve de çok yönlü etkilere sahip olan karahindiba vücudumuzu adeta Çamaşır tozu gibi kirlerden, artık maddelerden arınmasını ve temizlenmesini sağlar. O halde haydi vücudumuzun bütün azalarını yıkayalım. Almanya’da tıpkı Elam suyu, Kiraz suyu, Şeftali suyu gibi Lahana suyu, Havuç suyu ve Karahindiba suyu imal edilip satılmaktadır. Bu sebze suları, meyve suları gibi tatlı olmayabilir fakat çok sağlıklıdır.
Çayı: Kurutulmuş, ince doğranmış Karahindiba otu ve kökünden iki kahve kaşığı demliğe konur ve üzerine 300-500 ml kaynar su ilave edildikten sonra haşlanır (ınfus) ve 5-10dk demlendikten sonra süzülerek içilir.
Çay Harmanları;
Diyabet çayı;
>20 gr Keçisedefi otu
>20 gr Hindiba otu+kökü
>20 gr Y.mersini yaprağı
>20 gr Kantaron otu
>20 gr Isırgan otu
Romatizma çayı;
>20 gr Hindiba otu+kökü
>20 gr Isırgan otu
>20 gr Atkuyruğu otu
>10 gr Hıthıt kökü
>10 gr Karakafes kökü
>20 gr Harpago kökü
Karaciğer çayı;
>30 gr Devedikeni tohumu
>30 gr Hindiba otu ve kökü
>20 gr Zerdeçal kökü
>10 gr Y.hindiba kökü
>10 gr Nane yaprağı
Böbrek ve mesane çayı;
>20 gr Isırgan otu
>20 gr Akhuş yaprağı
>20 gr Hindiba otu+kökü
>20 gr Atkuyruğu otu
>10 gr Orta sifon yaprağı
>10 gr Altın başak otu
Safra taşlarına karşı çay;
>30 gr Hindiba otu ve kökü
>20 gr Pelin otu
>20 gr Y.hindiba kökü
>20 gr Civanperçemi otu
>10 gr Rezene tohumu
>10 gr Şahtere otu
Deri hastalıkları çayı;
>20 gr Isırgan otu
>10 gr Atkuyruğu otu
>20 gr Hindiba otu+kökü
>20 gr Akhuş yaprağı
>20 gr Menekşe otu
>10 gr Altın başak otu
Karaciğer-safra çayı;
>20 gr Hindiba otu ve kökü
>20 gr Devedikeni tohumu
>20 gr Kantaron otu
>10 gr Çentiyan kökü
>10 gr Civanperçemi otu
>20 gr Zerdeçal kökü
Metabolizma çayı;
>20 gr Isırgan otu
>10 gr Civanperçemi otu
>10 gr Pelin otu
>20 gr Hindiba otu ve kökü
>20 gr Atkuyruğu otu
>20 gr Akhuş yaprağı
Salatası:
Karahindiba otunun yaprakları salata gibi yenir, özel yetiştirilenleri daha az acıdır ve bu nedenle rahatlıkla yenebilir.

Homeoapti’de:
K.hindiba otu ve kökünden 100 gr çiçek açmaya başladığı andan itibaren toplanarak yıkanır, ince kıyılır ve bir şişeye konur ve de üzerine 500 ml %70’lik alkol ilave edilir. şişe güneş ışınlarından uzakta muhafaza edilir ve iki günde bir çalkalamak suretiyle 4-6 hafta sonra süzülerek Homeopati’de < > ismi ile anılan tentür elde edilir. Bu tentürden günde 3-4 defa 15-20 damla 23-ay süreyle alınır.
Hastalığın belirtileri (semptom):
1) Dilin üzerinde beyazımsı sarı dalgalı tabakalar
2) Ağız tadı acımsı veya ekşi ve de aşırı salgı akıtır
3) İshal saframsı veya kabızlık
4) İdrar aşırı miktarda ise ve ağrısızsa
5) Eklem ağrıları batıcı ve yakıcı ve de el-ayaklar sürekli hareketli
6) İştahsızlık, aşırı susuzluk
7) Baş ağrısı genellikle giderken ve durunca
Bu gibi hallerde Karahindiba otu tentürü kullanılır.
Yan tesirleri: Bilinen bir yan tesiri yoktur.

Kırlangıç otu kaşınıtı otu
Kırlangıçotu, Schöllkrauf, Chelidonium majus. L.
Siğil otu Syn:Chelidonium grandiflorum
Terma otu Chelidonium umbelliferum
Kaşıntı otu
Safra otu
Familyası: Gelincikgillerden, Mohngewâchse, Papaveraceae
Drugları:Kırlangıçotu;Chelidonii herba Kırlangıç kökü;Chelidonii radix Kırlangıçotunun çayı ve natürel ilacı, kökünün ise tentürü yapılır.
Giriş: Gelincikgillerin bir alt grubu olan Chelidonieae; Kırlangıçotugillerin bilinen sadece bir tek bu türü mevcuttur. Zaman içinde bu tek türün yetiştiği ülke ve kültür bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanması ile farklı türler ortaya çıkmıştır.
Bunlar;Derimsi yapraklı Kırlangıçotu; Chelidonium majus var. maius, Kertik çiçek yapraklı Kırlangıçotu;C. majus var. crenatum, Narin yapraklı Kırlangıçotu;C. majus var. tenuifolium ve Büyük yapraklı Kırlangıçotu; C. majus var. grandiflorum’u sayabiliriz. Kırlangıç otu M.Ö IV. yy.’dan beri başta karaciğer, safra, mide ve bağırsak rahatsızlıklarına ve de siğile karşı kullanılmaktadır. Bitkinin kırlangıç otu diye anılmasının sebebi;kırlangıçların geldiği zaman çiçek açması ve kırlangıç kuşlarının yavruları yumurtadan gözlerine anne kuş tarafından birkaç damla bitki özü damlatılarak açılmasındandır.
Botanik:
Bitki Avrupa ve Asya’nın ılıman bölgeleri ve Kuzey Amerika’da yabani olarak yetişir ve genellikle duvar dipleri, yol kenarları, harabeler, çit dipleri gibi insanların yaşadığı bölgelerde yetişir. kırlangıç otu 30-80 cm boyunda, çok yıllık, çok çatallı, uygun toprağı bulunca kümeler oluşturur. Kökü parmak kalınlığında, dışı esmerimsi kızıl, içinde sarımsı esmer veya esmerimsi kızıl renk tonlarında bir bitki özü bulunur. Alt yaprakları (roset yaprakları) uzun saplı kanat yapraklardan oluşur. Yumurta şeklinde kenarları kertikli veya topludur. Gövde yaprakları sapsız oturmuş vaziyette yine kanat yapraklardan oluşur ve ilkbaharda mavimsi yeşil sonbaharda sarımsı yeşil bir renk alırlar.
Çiçekleri;
taç yaprakları dört adet, oval veya yumurta şeklinde, altın sarısı renkte 0,8-1,5 cm uzunluğunda, 0,6-1,2 cm eninde, 12-20 döllenme tozluğu ve ortada bir göbeği vardır. Dalların ucundaki çiçek deme¬tin¬de 4-12 çiçek bulunur. Meyveleri fasulye kapçığını andırır fakat oldukça ince ve uzun takriben 0,5 eninde 3-6 cm uzunluğunda ve içinde 4-6 adet yumurta şeklinde tohumları içerir.
Yetiştirilmesi:
Kırlangıçotu Türkiye’nin hemen her bölgesinde yetişebilir ve zaten Marmara ve Karadeniz bölgesinde yabani olarak yetişmektedir.
Hasat zamanı:
Eskiden Mayıs ve Haziranda çiçek açmaya başladığı andan itibaren kullanılması tavsiye edilmiş fakat son araştırmalarda bitkinin Temmuz ve Ağustos’ta en yüksek oranda alkaloit içerdiği tespit edilmiştir. Kırlangıçotu toplandıktan sonra 102-105 derecede hafif kavrulur ise birleşimindeki enzim bozulur ve böylece alkaloitlerin uzun süre muhafazası mümkün olur. Alkaloitlerin yapısını bozan enzim ancak 100 derecenin üzerinde devre dışı kalmaktadır. Hafif kavrulduktan sonra bitki ya kurutulur ya çayı yapılır veya tentürü yapılır.
Malesef şifalı bitkiler toplama, kurutma, paketleme ve depolama işlemleri sırasında çok yanlışlar yapılmaktadır. Bitkinin şifalı kısmı yaprak veya çiçekleri ise asla Güneş altında kurutulmaz ve mutlaka gölgede kurutulmalıdır. Ayrıca örneğin bitki 5 günde kurudu ise, 2 gün daha kurumada bırakmak mahzurludur, çünkü birleşimindeki eterik yağları kaybettiğin¬den kalitesi düşer. Sadece bitki kökleri Güneş’te kurutulur ve kurur kurumaz hemen paketlenip depolanması gerekir. Şifalı bitkilerin Aktarlar’da açıkta satılması kalitesini kısa sürede düşürür ve etkisini oldukca azaltır.
Birleşimi:
1) Kırlangıçotunun birleşimindeki maddeleri önemine göre şöyle sıralayabiliriz:
a) Alkaloitler %0,1-2 arasındadır ve Alman kodeksi en az %0,6’yı şart koşmaktadır.Eskiden ana alkaloitin Chelidonin olduğu iddia edilmiş fakat son yılarda yapılan araştırmalarda Coptisin’in ana alkaloit olduğu ispat edilmiştir. Alkaloitler açık formül yapılarına göre 3 önemli gruba ayrılırlar;
1) Benzophenanthridinler; Chelidonin, Sanguinarin, Chelerythrin, Norchelidonin, İsochelidonin ve Türkiye’nin
2) Protoberberinler; Coptisin (ana alkaloit), Berberin, Stylopin
3) Protopinler; Protopin ve Allocrytopin
b) Organikasitler; Chelidonasit, Malikasit (elma asidi), Limon asidi (sitrik asit)
c) Zimtasit türevleri (tarçın asit türvevleri); Cafteoyl-L-Âpfelasit, 2-(-) Cafteoyl-D-Glycerinasit ve 4-(-)-Cafteoyhtrihydroxybutrikasit
d) Biogen aminler; Histamin, Methylamin, Tyramin ve Cholin
e) Ayrıca Curotinoitler, Saponinler, Enzimler, Mineraller ve vitaminler içerir.
2) Kırlangıç kökü %1-3 oranında alkaloit içerir ve ana alkaloit Chelidonindir, diğerleri ise takriben aynıdır.
3) En yüksek oranda Alkaloitleri ise olgunlaşmamış meyveleri içerir. Olgunlaşan meyveler ise alkaloit içermez.
Tesir şekli:
Safra artırıcı, kramp çözücü, teskin edici, kalp gücünü artırıcı, koronerleri genişletici, kandaki şekeri düşürücü, antibakteriyel (bakterileri öldürücü) ve ağrıları dindiricidir.
Araştırmalar: 1930’lu yıllardan günümüze kadar yapılmış ve safrayı artırıcı, safra yollarını açıcı, safra kesesi, mide ve bağırsaklardaki krampları çözücü olduğu araştırmalarla belgelenmiştir. Bu araştırmalar ve deneyler sonucunda birleşimindeki alkaloitlerin ve fenollerin (zimtasitler) tek başına önemli bir etkiye sahip olmadığı fakat birleşimindeki toplam ekstrenin % 116 gibi büyük bir safra artışı ve safra akışında artma olduğu ve krampları çözdüğü tespit edilmiştir. Bu araştırmalardan bazıları; 1949’da Eichenholz, 1971 ve 1975’te Baumann, 1959’da Tschaikowski, 1977’de Virgin, 1971’de Lennemann, 1995’de Winterhoff ve Kriebel ve ekibi 1993’de tedavi denemeleri yapmıştır. (TP.122)
1) Winterhoff ve ekibi 1995’de 60 safra, mide ve bağırsak rahatsızlıkları olan hastalar üzerinde tedavi denemesi yapmış ve bu hastaların safra, mide ve bağırsak krampları tamamen iyileşmiştir. (TP.122)
2) R.Kniebel ve N.Urladner Berlin’deki 60 doktorla birlikte 608 safra, mide ve bağırsak kramplarından rahatsız olan hastalar üzerinde Kırlangıç ekstresinden elde edilen draje ile tedavi denemesi yapılmış ve hastaların %87,4’ünde iyileşme görülmüş ve %97,4’ünde yan etki görülmemiştir. (ZP.6.97.356)
Kullanılması:
a) Araştırmalara göre; Kırlangıçotu preparatları (çay, tentür, ekstrat, damla, hap v.s) başta safra, mide ve bağırsak kramplarına karşı kullanılır.
b) Komisyon E 90 No’lu ve 1985 tarihli Monografisi’ne göre başta safra yolları, mide bağırsak kramplarına karşı kullanılır.
c) Hepatit (sarılık), safra kesesi iltihabı, safra taşları, karaciğer iltihabı, akciğer iltihabı, ishal, melankoli, korku ve dilin kenarlarında diş izleri varsa Kırlangıç tentürü kullanılır.
d) Halk arasında; safra kesesinin tıkanması, pankreas zafiyeti, karaciğer şişmesi, mide-bağırsak üşütmesi, boğmaca, astım bronşit,romatizma, nikris, ödem, deri hastalıkları ve sedef hastalığına karşı kullanılır.
Çayı: İki kahve kaşığı demliğe konur. Üzerine 300-500 ml kaynar su ila¬ve edilir.5-10 dk demlenmesi beklenir ve sonra süzülerek içilir.
Çay Harmanları;
akne çayı;
>20 gr Atkuyruğu otu
>10 gr Kayış kıran kökü
>20 gr Kırlangıçotu
>10 gr Şahtere otu
>20 gr Koyungözü otu
>20 gr Menekşe otu
romatizma çayı;
>20 gr Harpapa kökü
>20 gr Kırlangıçotu
>20 g5 Isırgan otu
>10 gr Atkuyruğu otu
>10 gr Civanperçemi
>20 gr K.hindiba otu+kökü
safra çayı;
>20 gr Devedikeni tohumu
>20 gr Zerdeçal kökü
>20 gr Kırlangıçotu
>20 gr Pelin otu
>20 gr K.hindiba kökü
deri hastalıkları çay;
>20 gr Isırgan otu
>20 gr Kırlangıçotu
>20 gr Atkuyruğu otu
>20 gr Ceviz yaprağı
>20 gr Menekşe otu
kramplı safra ve mide rahatsızlıkları çayı;
>40gr Hindiba otu kökü
>30 gr Enginar yaprağı
>30 gr Kırlangıç otu
safra ve mide krampları çayı;
>40 gr Kırlangıçotu
>30 gr Cava Zerdeçal kökü
>30 gr Pelin otu
Safra çayı;
>40 gr Nane yaprağı
>30 gr Cava Zerdeçal kökü
>20 gr Kırlangıçotu
>10 gr Şahtereotu
Ekstresi: Kırlangıçotunun Etanol ile ekstresi yapılır ve elde edilen ekstreden günde 3-4 kez 15-20 damla 6-8 hafta süreyle alınır. Aynı ten-tür gibi kullanılır ve posyonları hazırlanır.
HazırlanışıKırlangıçotunun sadece kökü tentür yapımında kullanılır. Sökülen köklerinden 100 gr yıkanıp temizlendikten sonra ince ince kıyı-larak bir şişeye doldurulur ve üzerine 500 ml %70’lik Etanol ilave edilir. Şişe iki günde bir çalkalanır, 6-8 haftasonra süzülerek Homeopati’de < > adı ile anılan tentür elde edilir. Tentür hazırlanır ve hazırlandıktan sonra güneş ışınlarından uzakta muhafaza etmek gerekir. Kırlangıç tentürü de aynı ottan elde edilen çay, ekstre veya haplar gibi aynı şekilde ve maksatla kullanılır. Günde 3-4 defa 15-20 damla 6-8 hafta süreyle alınır ve yukarıdaki çay harmanlarından da aynı şekilde tentür elde edilebilir.
Hastalığın belirtisi (semptom):
1) Şayet sağ kürek kemiğinin altı ağrıyorsa,
2) Deri ve gözler sararmış,
3) Karaciğer in üstü basınca ağrıyor ve karaciğer şişmiş ise,
4) Soğuk havalarda ağrılar artıyor ve sıcakta azalıyorsa,
5) Sıcak oda da yemek yiyince ve sıcak yiyip içince ağrılar azalıyorsa,
6) Kişi peynir ve ete karşı mesafeli davranıyorsa,
7) Sağ ayak soğuk, sol ayak normal ise,
8) Ağrılar düzenli olarak özellikle de gece geliyorsa,
9) Hava değişince ağrılar artıyorsa o zaman Kırlangıç tentürü veya diğer ilaçlar gerekli demektir. Dişlerin dil üzerindeki baskı izi, nefes kokusu, dildeki tabaka belirtilerindendir.
Yan tesirleri:
Şayet tarife uyulmaz ise ve aşırı miktarda alınır ise hafif mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Kırlangıç otu toplandıktan sonra 105 derecede hafif kavrulduktan sonra kurutulur. Böylece sağlıklı kurutulmuş olur.

Ateş otu, Multerkaut, Chrysanthemum parthenium BERNH.
Feverfew ateş otu gümüş düğme
Kafa otu Syn: Tanacetum parthenium
Ana otu Matricaria parthenium L.
Gümüş düğme otu
Düğme otu
Familyası: Bileşikgillerden, Korbblütler, Asteraceae
Drugları:Ateş otu; Chrysanthemi parthenii herba
Ateş otu yaprağı; Chrysanthemi parthenii folium
Ateş otu çay, tentür ve natürel ilaç yapımında kullanılır. Nadiren yaprakları da sade olarak kullanılabilir.
Giriş:Bazı botanikçiler Ateş otunu Chrysanthemumgillerden sayarken bazıları da Tanacetumgillerden olduğunu iddia etmektedirler. Tanacetum eski isimlendirme olduğundan aslında pek kullanılmaması gerekir. Chrysanthemumgillere Solucan otu; Tanacetum vulgare, Dalmaçya Pire otu; Chrysanthemum cinerariifolium ve Pire otu; Chrysanthemum coccineum bunların en önemlileridir. Bu bitki almanca Mutterkraut yani Anne otu diye de anılır. Zira bu ülkede genellikle kadın hastalıklarına karşı kullanılmıştır. İngiltere’de feverfew yani ateş otu diye anılır. Bu ülkede de genellikle ateş düşürmek için kullanılmıştır. Asıl vatanı Türkiye olan bitki bizde çiçeklerinden dolayı Gümüş düğme diye de anılır, fakat tıbbi olarak pek kullanılmamıştır.
Botanik:
Ateş otu 30-80 cm boyunda oldukça sık çatallaşan, yuvarlak, yeşil renkli ve dikine yükselen bir gövdeye sahiptir. Yaprakları 5-7 loplu, kenarları kertikli, kısa saplı, koyu yeşil renkli, yumuşak ve kendine has ve de pekte hoş olmayan bir kokuya sahiptir. Çiçekleri oldukça uzun bir sap üzerinde ve çiçeğin kenarına dil şeklinde dizilmiş olan beyaz taç yapraklarına sahiptir. Çiçek göbeği yarı küre şeklinde altın sarısı renkli ve oldukça çok şeklinde döllenme yapraklarından meydana gelir.
Yetiştirilmesi: Mart ve Nisan aylarında tohumları sera, çamlık veya yastıklara ekilir ve büyüyen fideleri Mayıs’ta bahçe veya tarlalara 30 cm arayla ekilir.
Hasat zamanı: Mayıs’tan Ekim’e kadar bitkinin yaprak, çiçek ve sür-günleri toplanarak havadar yerlerde kurutulur ve özel kaplarda muhafaza edilir. Şayet tentürü yapılacak ise taze olarak işlenir. Maalesef şifalı bitkiler toplama, kurutma, paketleme ve depolama işlemleri sırasında çok yanlışlar yapılmaktadır. Bitkinin şifalı kısmı yaprak veya çiçekleri ise asla Güneş altında kurutulmaz ve mutlaka gölgede kurutulmalıdır. Ayrıca örneğin bitki 5 günde kurudu ise, 2 gün daha kurumada bırakmak mahzurludur, çünkü birleşimindeki eterik yağları kaybettiğinden kalitesi düşer. Sadece bitki kökleri Güneş’te kurutulur ve kurur kurumaz hemen paketlenip depolanması gerekir. Şifalı bitkilerin Aktarlarda açıkta satılması kalitesini kısa sürede düşürür ve etkisini oldukça azaltır.
Birleşimi: Ateş otunun birleşimindeki ana maddeleri şöyle sıralayabiliriz;
a) Eterik yağlar %1-2 arasında yer alır. Bunun %90’ını Sesquiterpenlaktonlar ve %10’unu Monoterpenler oluşturur.
1) Sesquiterpenlaktonlar; Parthenolid, İzohelenalin, Santamarin, Helenalin, Eufoliatrin, Euperfoliatrin, Chrysanthylasetat ve Eucannabinolidin’i içerir.
2) Monoterpenler; Campher (Kafur), Borneol, α-Pinen ve β-Pinen
Araştırmalar:
1) Bugüne kadar toplam 5 klinik araştırması yapılmıştır, bu araştırmalardan birinde J.J.Murphy ve ekibi 1988’de 72 migren hastası üzerinde yapmışlardır. Ateş otu ekstresinden elde edilen kapsülle tedavi denemesi 9 ay sürmüş. Migren ve migrenin sebep olduğu bulantı, kusma, baş dönmesi gibi rahatsızlıklarında iyileştiği görül-müştür (Nhp 4.94.880).
2) E.S.Johnson ve arkadaşları 1985’de Londra kliniğinde (Clinic of London) ateş otu ekstresinden elde edilen kapsülle yapılan tedavi denemesinde migren hastalarının iyileştiği görülmüştür. (Nhp 4.94.880).
3) Hall ve ekibi 1979-1980’de ateş otu ekstresi ile yaptığı araştırmalarda iltihaplara karşı etkili olduğu tespit edilmiştir. (PT.73.73)
4) Collier ve ekibi 1980’de Capasso ve ekibi 1986’da yaptıkları araştırmalarda Ateş otu ekstresinin veya hapının Arahidonasitin metabolizma değişimini etkilediği ve iltihapları önlediğini beyan etmişlerdir. (A.g.e)
5) Heptinstall ve ekibi 1985-87 yıllarında yaptıkları çalışmalarda Ateş otu ekstresinin histamin oluşunu frenlediğini tespit etmişlerdir. (A.g.e)
Tesir şekli: İltihapları önleyici, damarları rahatlatıcı, sindirimi kolay-laş¬tırıcı ve bağırsak kurtlarını düşürücü özelliklere sahiptir.
Kullanılması:
a) Araştırmalara göre başta baş ağrısı ve migrene karşı migrenin sebep olduğu bulantı kusma ve baş dönmesi gibi rahatsızlıklara karşı kullanılır.
b) Halk arasında migren, baş dönmesi, migrenin sebep olduğu bulantı, kusma ve baş dönmesi gibi rahatsızlıklar, kadın hastalıkları ve ateş düşürücü olarak kullanılır.
Açıklama: Bazı araştırmacıların yaptıkları deneylerde Ateş otu ekstre¬sinin herhangi bir etkisini tespit edemediklerini beyan etmişlerdir. Bitkinin bazen etkili bazen de etkisiz olduğunu beyan etmelerinin sebebi; bazı araştırmacılar kurutulmuş ateş otunu kullanırken bazı araştırmacılar ise taze ateş otu ile deney yapmışlardır. Kurutulmuş ateş otunun birleşiminde %0,25 oranında Chrysanthenylasetat içerirken taze Ateş otunda %0,017 oranında bulunmaktadır. Bu nedenle farklı neticeler elde edilmektedir. Ateş otu ekstresi histamin, sseratonin ve prostaglandin oluşumunu azaltır ve böylece migreni önler.
Çayı: İki kahve kaşığı kurutulmuş ve ince kıyılmış Ateş otu demliğe konur ve üzerine 300-400 ml kaynar su ilave edilerek 5-10 dk demlenmeye bırakıldıktan sonra süzülerek içilir.
Çay Harmanı:
E.Schmeit’e göre migren çayı;
>40 gr Ateş otu
>20 gr Civanperçemi otu
>20 gr Oğul otu
>20 gr Turunç çiçeği
Yan tesirleri: Bilinen bir yan tesiri yoktur fakat uzun süre alınır ise ağızda yara yapabilir. Bazı kişilerde de alerjiye sebep olabilir.

Dövülmüş avrat otu,
Schmerwurz, Tamus communis
Acı ot
Kara asama
Acı kök
Sinsan
Ateş kök
Familyası: Dövülmüşavratotugillerden, Schmerwurzgewaechse
Drugları: Dövülmüş avrat otu kökü; Tami communisrhizoma
Dövülmüş avrat otunun kökleri Homeopati’de tentür yapımında kullanılır ve zehirli olması nedeni ile çayı içilmez.
Botanik: Vatanı güneydoğu Avrupa yani Macaristan, Romanya, Türkiye ve Rusya olup günümüzde güneybatı Avrupa ile kuzey Afrika’da da yetişmektedir. Boyu 1,5-3m’yi bulan sarmaşık çok yıllık bir bitkidir. Yaprakları değişken sıra ile dizilmiş olup kalp şeklindedir. Yapraklarının üst yüzeyi parlak yeşil, kenarları bütün, üzeri derin damarlı ve uzun saplıdır. Çiçekleri yeşilimsi beyaz veya sarımsı yeşil renkte, oldukça küçük iki evli ve yaprak sapının dibinde meydana gelir. Meyveleri 1cm çapında önce yeşil sonra sarımtırak olgunlaşınca kan kırmızısı renkte, yuvarlak küre şeklinde, vişne büyüklüğünde ve 3-6 tanesi bir arada bulunur. Bu bitliye dövülmüş avrat otu denmesinin nedeni birleşimindeki Kalsiyumoksalat’ın deriye batması nedeniyle meydana gelen tahriş sonucu kızarıklık sonra morarma hasıl olur. Kalsiyumoksalat kristalleri iğne şeklinde olup batıcı bir özeliğe sahiptir. Bilhassa dövülmüş avrat kökü eldivensiz tutulduğunda veya vücudun herhangi bir yerine sürüldüğünde dövülmüş kadınlardaki morartıya benzer bir bir morarma hasıl olur ve bu nedenden dolayı bu bitki dövülmüş avrat otu diye anılır. İslam’dan önce Türklerde kadınlarla erkekler arasında hiçbir fark gözetilmemiş ve hatta Hakanların hanımları erkeklerden üstün makam¬larda oturmuşlardır. Eski Yunan, Roma, Hint, Arap ve Çin kültüründe ise kadınların insan olup olmadığı tartışılmıştır. Kadınlar alınıp satılmış ve hatta kız çocukları diri diri toprağa gömülmüştür. Çin’de son yüzyıla kadar kadınlara isim verilmemiş onlar bir, iki, üç diye numaralandırılarak veya lakaplarla çağırılmışlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hz. Ali ile Hz. Fatıma’yı evlendirirken ‘’İkiniz bir birinizin kölesisinizdir’’ buyur¬muşlardır. İslam’a göre şayet aile bir süt annesi tutabilecek durumda ise kadın doğurduğu çocuğunu emzirmek istemezse baba süt anne tutmak zorundadır. Kadın ev işlerinden; Yemek yapma, bulaşık yıkama, temizlik vb. gibi işleri yapmak mecburiyetinde değildir. Erkek evini geçindirmek mecburiyetindedir, şayet kadın zengin, erkek fakir ise kadın istemedikçe, erkek hanımının malından istifade edemez. Geniş bilgi için Lokman suresi veya gerçek bir din adamına danışılmalıdır. Son asırlarda kadın ve çocuklara karşı münferit kaba davranışların kökünde ise Osmanlının son döneminde hanedan ve zengin çocuklarının eğitimi için Avrupa’nın çeşitli kiliselerinde özel eğitilmiş mürebbiyelerin getirtilmesi sonucu Türklerde eskiden olmayan dayak maalesef daha sonraları çarpık batı tarzı bir eğitim ve aile yapısı ortaya çıkmıştır. Türk aile yapısının batı artığı kültürlerden temizlenerek yeniden özüne dönük inkişafı gerekir.
Hasat zamanı: Kökleri sonbaharda sökülerek toplanır, yıkanır ve kurutularak kaldırılır. Kökleri toplanırken eldivensiz toplamamak gerekir, zira birleşimindeki Kalsiyumoksalat kristalleri deriye batarak morarmasına sebep olur. Dövülmüş avrat otu kökü bilek kalınlığında beyaz renkli, taze iken kesildiğinde içinden yapışkan ve sümüksü bir yapı akar.
Birleşimi: Birleşiminde Nişasta, Musilaj, Saponin türevlerinden Diosgenin (Yans köküne bak.), Kalsiyumoksalat ve en son keşfedilen ve de zehirli olan 4,6,7-Trimethoxy, 1,2-Phenanthrenchinon’dur.
Tesir şekli: Deriyi tahriş edici, kusturucu, müshil yapıcı ve idrar artırıcı ve de taze olarak kullanıldığında zehirleyici özelliklere sahiptir.
Kullanılması: 
a) Üniversite kliniklerinde tedavi denemeleri ve araştırmalar yapılmamıştır, bu nedenle Dövülmüş avrat otu kökü yerine romatizmaya karşı Kargabüken, Çit kökü, Harpago, Söğüt, Isırgan preparatları etkilidir. Bu nedenle Dövülmüş avrat otu kökü bugünkü bilgilerimize göre 2. sınıf bir şifalı bitkidir.
b) Halk arasında Dövülmüş avrat kökünden bir dilim kesilerek ağrıyan yere sürülürse kızartır ve aynı zamanda ağrıları azaltır. Genellikle romatizma çeşitlerinden: Artrit, (eklem iltihaplanması), atroz (eklem deformesi) ve kas romatizması ile nikris, siyatik ve nevraljiye (sinirsel ağrılar) karşı kullanılır. Fransa’da çarpma sonucu deride meydana gelen ezilme ve şişmelere karşı kullanılır ve onlarda da dövülmüş avrat otu diye anılır.
Çayı: Taze olarak kullanıldığında zehirlenmelere sebep olur. Bunun dahilen sadece kurutulmuş olanı kullanılabilir. Kurutulmuş Dulavrat kökü toz haline getirildikten sonra bir çay kaşığı demliğe konur ve üzerine 300-500 ml kaynar su doldurulur ve kaynatıldıktan sonra süzülerek içilir. Dövülmüş avrat otu genellikle taze olarak romatizmalı hastalıklara karşı dilim şeklinde kesilerek ağrıyan yere sürülür.
Yan tesirleri: Zehirli olması nedeniyle çok dikkat edilmesi gerekir, zira çok zehirlidir. Meyvelerinden 2 tanesi bir çocuğu zehirleyebilir.
Zehirlenme belirtileri: Ağız kuruması, ishal, ve kusma gibi hallerdir.

Kitre, Targant, Astragalus gummifer

Kitre zamkı
Türk kitresi
Geven otu zamkı
Alttaki kısmı dikkatlı okuyalımki Aktarlık kültürümüzün nasıl yok edilmeye çalışıldığını daha iyi anlayalım
Familyası; Baklagillerden, Schmettelingsblütler, Fabaceae(Leguminosae)
Drugları; Kitre: Tragantha
Geven otunun gövde veya kökünün üzerinden bıçakla özel olarak yapılan çizgilerden akan zamka kitre denir ve kitre başta ilaç yapımında kullanılır.
Giriş; Özellikle Osmanlılar zamanında önemli ihraç maddesi olarak kullanılmıştır. Takriben 10 çeşit kalitede kitre pazarlanmakta idi, fakat bugün maalesef kitre üretimi ve ihracatı % 90 oranında İran tarafından yapılmaktadır. En kaliteli kitrenin elde edildiği geven otu türleri Türkiye’de yetişmesine rağmen, şu anda bu alanda hiç de iyi durumda değiliz. Bunun nedeni de 60-70 yıldır şifalı bitkilere karşı adeta gizli bir el tarafından sürekli olarak uydurulan yoğun propogandadır.
Geven otunun takriben 500 çeşit türü olup bunlardan 30 çeşidinden kitre elde edilebilmektedir. Kitre elde edilen önemli geven otu türleri:
Türk kitresi:astragalus gummifer, İran kitresi: astragalus brachycentrus, Irak kitresi: astragalus arabicus, Türkistan kitresi: astragalus membranaceus,
Anadolu kitresi:astragalus microcephalus, Azeri kitresi: astragalus elymaiticus ve Moğol kitresi: astragalus mongholicus en önemlileridir.
Türk kitresi olarak bilinen astragalus gummifer en çok bilinen ve tanınan tür iken, Anadolu kitresi olarak bilinen astragalu microcephalus en kaliteli olandır. Türkistan kitresi olarak bilinen astragalus memranaceus çok farklı şekilde kullanılır. Bu türün zamkı elde edilmez. Kökleri kurutulduktan sonra ince ince doğranır ve çayı içilir. Bu nedenle bu farklı bitkiyi ayrıca kısaca sona doru ele alacağız.
Botanik;Türk kitresinin 30-60 cm boyunda kısmen yükselen kısmen yatay olarak çevresine yayılan ve kümeler halinde topluca yetişen, çok yıllık bir bitkidir. Yaprakları 9-13 çift ve sonda bir tek yapraktan mey¬dana gelen kanat yapraklardır. Yaprakları uzun bir yumurta şeklinde, koyu yeşil renkte 3-10 mm uzunluğunda 2-5 mm genişliğindedir.
Çiçekleri başak şeklinde yaprak diplerinden çıkan uzun bir sap üzerinde 30-50 çiçekten meydana gelir. Kupa yaprakları çan şeklinde, yeşilimsi sarı 5-8 mm ve taç yaprakları 8-12 mm büyüklüğünde sarı renkli bazen üzerinde kırmızımsı veya morumsu damarlara rastlanır. Tohumları 2-4 mm büyüklüğünde ve oval şekildedir.
Anadolu kitresi bu türden farklı olarak 50-150 cm boyunda, yaprakları 11-17 adet uzun yumurta veya oval şeklide 5-10 mm uzunluğunda 2-4 mm enindeki yan yapraklardan meydana gelir. Türkiye’nin Orta, Doğu ve Güney doğu bölgelerinde yabani olarak yetişir.
Yetiştirilmesi;
Vatanı Türkiye olan bu iki tür zaten yabani olarak yetişmektedir, şayet tohumları mera, çimenlik, yol kenarları, bahçe ve tarlalara ekildiğinde kendiliğinden oralarda bakım gerek kalmadan yerleşir ve yayılır.
Hasat zamanı;
Mayıs sonu veya Haziran başında bitkinin kökleri açılır, Temmuz ortalarında gövde veya kökle gövde arasında 2-3 yerden bıçakla çizilerek eğri bir yara açılır. Bu çiziklerden dışarı çıkan bitki özü sertleşerek zamk şeklini alır. İlk elde edilen zamk şeffaf renkte ve birinci kalitedir, iki hafta sonra elde edilen zamk sarımsı renkte ve ikinci kalitedir.
Birleşiminde;
Türk kitresinin birleşimindeki maddeleri şöyle sıralaya-biliriz;% 40 oranında suda çözünebilen Traganthin (molekül ağırlığı> 10.000 dalton) ve suda çözünmeyen fakat aşırı oranda şişme (su toplama) özelliğine sahip olan Bassorin % 60 oranındadır (molekül ağır-lığu> 100.000 dalton). Traganthin ise Traganthasit ve Arabinogalaktan – Protein den oluşur ve de Traganthasit’te % 40 D-Galakturon, % 40 D-Xylozlar, % 10 Fruktozlar, % 10-15 su, % 3 Nişasta ve % 5 Glukozlardan oluşur. Arabinogaktan ise % 70-80 L-Arabinozlar, % 12-15 β-D-Galaktozlar ve % 3 α-D-Galakturanasitten oluşur. Zamk asitli ortamda 10-15 kat, nötr ortamda 40-45 kat ve alkalik ortamda 35-40 oranında şişme (su toplama) özelliğine sahiptir.
Tesir şekli; Su toplayıcı (kabartıcı, şişirici) özelliğe sahiptir.
Kullanılması:
a-) Üniversite kliniklerinde tedavi denemeleri ve araştırmalar yapılmamıştır. Bu nedenle bugünkü bilgilere göre 2. sınıf bir şifalı bitkidir. Kitre yerine göre daha etkili olan başka bitkiler kullanılmalıdır. Örneğin pekliğe karşı Ravent-, Keten-, Sinameki-, Nane-, Akdiken preparatları daha etkilidir.
b-) Halk arasında hapı veya tozu alındığında su toplayıcı özelliği nedeniyle şişerek ağırlaşır ve bağırsakları harekete geçirir. Bu nedenle peklik giderici ilaçlara katılır ve 2-3 hafta süreyle kullanıldığında aynı keten tohumu gibi etki ettiği görülmüştür. Ayrıca diş pastası, kozmetik, parfüm, boya, tekstil endüstrisinde, ilaç sanayinde hap ve draje yapımında, salatalar için hazırlanan dressing, hardal, puding, pasta, dondurma ve sos yapımında kullanılır.
Çayı: Kitre zamkının tozu veya granülitinden bir tatlı kaşığı (3 gram) 300-500 ml soğuksu ile içilir.
Yan tesiri:
Bilinen bir yan tesiri yoktur, eğer toz, granülit ve hapını yutulduktan sonra yeterince su içilmezse yemek borusu, mide veya bağırsaklara yapışabilir.

Keçisedef otu, Geiβraute, Galega officinalis
Diyabet otu Syn: Ruta capraria
Süt otu
Keçi yoncası
Familyası: Baklagillerden, Schmettelingsgewâchse, Fabaceae
Drugları: Keçisedefi otu; Galegae herb
Keçisedefi otunun çiçek, yaprak ve taze sürgünleri çay, tentür ve natürel ilaç yapımında kullanılır.
Giriş:Keçi sedef otu eskiden Ruta capraria ismi ile anılmakta idi. Ruta sedef, capra keçi anlamına ve yine Almancada Keçisedefi otu anlamına gelen Geissraute ismi ile anılır. Görüldüğü gibi bu bitki Türkçe, Latince ve Almanca Keçisedefi otu diye anılır. Nedenine gelince keçinin bu otu çok sevmesindendir. Bu bitki kullanılma maksadı nedeniyle şeker hastalığına karşı ve emziklilerde süt artırması nedeni ile Diyabet otu veya Süt otu diye de anılır.
Botanik:Keçisedefi otunun vatanı Doğu Akdeniz ülkeleri olup zamanla Avrupa ve Asya’nın ılıman bölgelerine yayılmıştır. Türkiye’nin genellikle Marmara ve Karadeniz bölgesinde ırmak, dere ve göl kenarları ve de nemli çimenliklerde yabani olarak yetişir. Bitki çok yıllık 40-120cm boyunda, alt kısmı seyrek, üst kısmı oldukça sık çatallaşır. Yaprakları kanat şeklinde olup karşılıklı olarak dizili çift ve sonda tek bir yapraktan meydana gelir ve yaprak sayısı 9-17 olabilir. Yaprakları oval veya eliptik, kenarları düz, kısa saplı ve koyu yeşil renklidir. Çiçekleri üstteki kanat yaprakların dibinden çıkan uzun bir sap üzerine salkım şeklinde dizilmiştir. Çiçekleri kelebek şeklinde, üstte bir bayrak altta iki kanatlı ve göbekte döllenme tozluklarından oluşur. Çiçekleri açık mor, eflatun veya beyaz renkte olabilir. Meyveleri 2-3 cm uzunluğunda, 2-4m genişliğinde küçük ve ince bir fasulye kapçığın benzer. Kökleri kazık şeklinde baş köklerden meydana gelir.
Yetiştirilmesi: Türkiye’nin hemen her bölgesinde biraz nemli olmak şartı ile yetiştirilebilir.
Hasat zamanı:Haziran ve Temmuz aylarında yerden az (5-10cm) yu-karıdan kesilerek demetleri yapılır ve güneşli, havalı bir ortamda kurutulduktan sonra özel kaplarda (porselen, cam veya plastik) muhafaza edilir. Malesef şifalı bitkiler toplama, kurutma, paketleme ve depolama işlemleri sırasında çok yanlışlar yapılmaktadır. Bitkinin şifalı kısmı yaprak veya çiçekleri ise asla Güneş altında kurutulmaz ve mutlaka gölgede kurutulmalıdır. Ayrıca örneğin bitki 5 günde kurudu ise, 2 gün daha kurumada bırakmak mahzurludur, çünkü birleşimindeki eterik yağları kaybettiğinden kalitesi düşer. Sadece bitki kökleri Güneş’te kurutulur ve kurur kurumaz hemen paketlenip depolanması gerekir. Şifalı bitkilerin Aktarlar’da açıkta satılması kalitesini kısa sürede düşürür ve etkisini oldukca azaltır.
Birleşimi:
Birleşimindeki maddeleri şöyle sıralayabiliriz;
a) Guanidin türevleri %0,3-6 oranında tohumlarında ise bu oranın %5’leri bulduğu iddia edilmektedir. Guanidin türevlerinin en önemlisi Galegin’dir. Ayrıca Hydroxygalegin ve Peganin’de içerir.
b) Flavonlar ve Flavonglikozitler & 0,-1,5 oranında olup en önemlileri; Kâmpferol, Quercetin, Galein ve Galutedin’dir.
c) Ayrıca Saponinler, Taninler, C-vitamini ve az miktarda Krom minerali içerir.
Tesir şekli:
Kandaki şekeri düşürücü, annelerde süt artırıcı, idrar söktürücü ve terletici özelliklere sahiptir.
Araştırmalar:
1) COLLIP 1923’de bazı şifalı bitkilerden elde edilen maddelerin aynı insülin gibi etki ettiğini fakat daha az etkili olduğunu tespit etmişlerdir. Bu maddelere glukokininler adını vermişlerdir. Daha sonraki yapılan araştırmalarda Gaunidin türevlerinin de (Keçisedefi otunda bulunur) aynı Glukokininler gibi olduğu görülmüş ve aynı değerde sayılmıştır. (LBH.II.78)
2) Müller ve Reinvein Galeginin’in aynı adrenalin gibi bir etkiye sahip olduğunu kandaki şekeri Hydroxygalenin’in düşürdüğünü yaptıkları deneylerle ispatlamışlardır. (II.79)
3) Bir grup Rus ilim adamı da 1974’de Keçisedefi otu ekstresi ile yaptıkları araştırmalarla Hiperglisemi (kandaki yüksek şeker) düşürücü olduğunu ispatlamışlardır. (TP.240)
4) Keçisedefi otunun birleşimindeki Krom’unda aynı şekilde kandaki şeker oranını düşürdüğünü tespit etmişlerdir. (TP.240)
Kullanılması:
a) Araştırmalara göre kandaki şekeri düşürmek için kullanılır.
b) Komisyon E’nin 180 nolu 24.09.1993 tarihli monografi bildirinse göre Keçisedefi otunun birleşimindeki Galegin kandaki şekeri düşürmek için kullanılır.
c) Halk arasında başta şeker hastalığına karşı kullanılır fakat hastalık ilerlemiş ise ona pek fayda etmez. Şayet hastalık erken teşhis edilmiş ise o zaman bu ve diğer şifalı bitkilerle diyabeti tedavi etmek mümkündür. Keçisedefi otunun bir başka özelliği de annelerin sütünü artırıcı özelliğe sahip olduğudur.
Çayı: İki kahve kaşığı Keçisedefi otu demliğe konur ve üzerine 300-400ml kaynar su ilave edilerek 5-10dk demlenmesi beklenir ve sonra süzülerek içilir.
Çay Harmanları:
Diyabet çayı;
>20 gr Hindiba otu ve kökü
>20 gr Isırgan otu
>20 gr Şahtere otu
>20 gr Ardıç kozalağı
>10 gr Keçisedefi otu
>5 gr Y.mersini yaprağı
>5 gr Civanperçemi otu
Süt çayı;
>20 gr Anason tohumu
>20 gr Isırgan otu
>20 gr Keçisedefi otu
>20 gr Kimyon tohumu
>20 gr Rezene tohumu
Homeopati’de:
Keçisedefi otu ve tohumundan toplam 100 gr ince doğranarak bir şişeye konur ve üzerine %70’lik 500ml etanol ilave edilir. Bu şişe güneşten uzakta 4-6 hafta süreyle muhafaza eldir ve iki günde bir çalkalanır. Bu süre sonunda süzülerek elde edilen tentüre Home¬opati’de <> adı verilir. Bu tentürden günde 3-4 defa 10-15 damla 4-8 hafta süreyle alınır. Şayet uzun süre alınırsa doktor veya hekime danışılmalıdır. Yukarıdaki çay harmanlarından da aynı şekilde tentürde hazırlanabilir.
Yan tesirleri: Aşırı kullanılması halinde yan tesiri olabilir fakat şimdiye kadar insanlara bir zarar verdiği görülmemiştir fakat çok miktarda bu bitkiden yiyen koyunların zehirlendiği görülmüştür.

ivythemes

{facebook#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {twitter#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {google-plus#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {pinterest#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {youtube#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {instagram#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget