1.12.2014 - 1.01.2015

Ev yapımı sıkılaştırıcı krem
İlk olarak belirtmeliyizki kozmetik sektöründe belkide yüzlerce sıkılaştırıcı ve işe yarayan yaramayan bir çok krem var. Burada size %100 doğal bir formül sunacağız. Uzun uzadıya lipid dokusu ve krem kozmetiği konusunda yazmak isterdim lakin daha öncede belirttiğimiz bu konuları sayfamızda arama yaparak bulabilirsiniz.


Fen okulun aşağıda görmüş olduğunuz grafiği besinlerin nerelerde sindirildiğini basit bir dille anlatıyor. yağ hücrelerinin vücudun kullanımdan fazlası depolanarak vücudumuzun bir çok bölgesinde derimizin altında depolanıyor. Depolanan bu yağ hücreleri sporlada yakılmadığı zaman geriye sonraki zamanlarda daha az beslenmek ve vücudun depolardan yakmasını beklemekten başka çaremiz kalmıyor. Burada sizle paylaşacağımız 3. bir yöntem daha var. Bitkilerden ve bitki özlerinden yardım almak. sözümüz 3-5 kilo fazlası olanlar ve kilo verdikten sonra sıkılaşma sağlamaya çalışanlar için. 5 kg dan fazla kilo vermek isteyenler ilk önce spor diyet ve bitki çayı kombinasyonunu denemeliler Bu konudaki sorularınızı için facebook adresimizden bizimle irtibata geçebilirsiniz. bitkisel takviye konusunda ise 24 yıldır üretimi bilfiil devam eden Nurs biberiyeli çayı tavsiye ederiz Detaylı bilgi için bu yazıyı okuyun 

Asıl konumuza dönecek olursak belli bir bölgede fazla kümelenmiş yağ hücreleri canımızı oldukça fazla sıkıyor olabilir. 40 beden giyiyorken pantolonun beli geniş baseni dar geliyor olabilir. Doğum sonrası veya belli bir kilodan sonra göbeğimizde kalan yağlarla başedemiyor olabiliriz. Bu mevzuda bazı esansiyel yani uçucu bitkiye yağlarından yardım almak kadar doğal bir şey olamaz diye düşünüyorum.

Yapılan klinik ve labaratuvar çalışmalarında yağ hücrelerinin parçalanmasında etkili olan bitkiler şu şekilde tesbit edilmiştir.

  1. Kekik: Kekik bitkisinin yaprak ve çiçeklerinden %2-%8 arasında yakıcı uçucu bir yağ elde edilir. Galiba kekik akdeniz ülkelerinin tamamı tarafından yüzlerce yıldır yağ yakıcı olarak kullanılmakta özellikle kolestrol konusunda müthiş etkileri var. Çok düşük yağlılık değeri kekik yağının fiyatını oldukça yükseltmekte ortalama saf kekik yağı fiyatı 20 ml 25-29 tl arasında. Bu karışımda bize lazım olan değer 10 ml.
  2. Biberiye: Dermotolojide derin temizlik ürünü olarak kullanılan biberiyenin antibakteriyel ve mikrop öldürücü özelliği vardır. Form çaylarınında içinde muhakkak bulunan değerli bir akdeniz baharatı olan biberiye aynı zamanda iyi bir sıkılaştırıcıdır. gerekli miktar 20 ml
  3. Avakado: Anavatanı meksika olan bu meyve Amerika kıtasının en çok tüketilen ürünlerinden biridir. Çok besleyicidir. Dünya üretimin %95 Kaliforniyada 59 bin dönümlük avakado bahçelerinde yapılmaktadır. Özellikle yağ yakıcı kremimizin diğer içeriğinin deri tarafında hızlı bir şekilde emilmesi için ihtiyaç duyduğumuz bir yağdır gerekli miktar 20 ml
  4. Kırmızı biber yağı: Galiba biberin sıkılaştırıcı etkisini bilmeyen yok. Bunun dışında yoğun olarak tüketilen bölgelerde fazla kilo problemi olmadığıda aşikar. Ayriyetten çok fazla miktarda C vitamini içermekte. Kremimizin içerisine 50 ml katıyoruz
  5. Limon kabuğu veya çekirdeği yağı: Bileşiminden limonen vi citral bulunur deriye masaj yapılarak yedirildiği zaman istenmeyen bölgesel yağların yakımında oldukça etkilidir.gerkli miktar 20 ml
  6. Ajwain (ajowan) tohumu yağı: Belki ilk defa duyuyor olabilrsiniz ama ülkemizde yetiştirilebilen lakin üzerinde durulmayan bir bitki türüdür. Faydalarını uzun uzadıya burada sayma şansımız yok geniş kapsamlı bilgi için yazıyı tıkla Ajwain bir hint kimyonu türüdür ve yağ parçalayıcı özelliği vardır bu yağı bulamanyanlar için kimyon yağını öneririz kremimiz içine 10 ml katacağız
  7. Gerenium oil (sardunya uçucu yağı)  Bu yağın temel bileşenleri, Alpha Pinene, mirsen, limonen, menton, linalool, geranil asetat, sitronelol, geraniyol ve Geranil Bütirattır. Özellikle yara ve cilt yırtılmalarına karşı çok faydalıdır. Anti bakteriyel ve Antimikrobiyal özellikleri vardır. Cildi sıkılaştırır. Gerekli miktar 20 ml
Galiba bu kadar yağ karışımı kafi olacaktır. İlk evvel kremimiz ana maddesi bal mumunu benmari usulü ile yani yukardaki resimde gördüğümüz gibi eritiyoruz. Son zamanlarda özellikle shebutterda eklediğimizi söyleyebilirim  lazım olan balmumu miktari bu krem için 40 gr dır. İyice eriyen bal mumumuzun içine kremimiz yumuşak olsun diye 50 gr gliserin eklemenizi tavsiye ederim. kremimizi ocaktan almadan altını özellikle en düşük ayara doğru kısarak Lazım olan yağları tek tek ilave ediyoruz. Ver her ilavede yağ krem ile özdeşleşene kadar karıştırıyoruz. Toplamda eklediğimiz 180 ml bitki yağları ve 40 gr balmumu ile sıvı ve hafif sarımsı renk alan kremimizi belli bir soğukluğa gelene kadar karıştırmaya devam ediyoruz. Oluşan krem Alttaki resimde görüldüğü üzere hafif sarımsı ve hoş kokulu bir balmdır. Genelde koku çok hafif limon ve kekik birazda sardunya yağınının kokusunu alır. 

Kremimizi yaptık ve sıra geldi uygulamaya
İlk evvel kremimiz hem gece yatmadan hemde sabah uygulanmaktadır. Uygulama öncesi 30 dk spor yapmanızı tavsiye ederim. Uygulanacak bölge bacak, kalça, ve bel çevresi ve kollar olarak sınıflandırılabilir. Uygulama dairesel hareketlerle olmalı ve kremimizi iyice uygulanacak bölgeye yedirmeliyiz. ortalama 20 dk sonra bölgeyi ısıtmaya ve terletmeye başlayabilir. Kremi uyguladıktan sonraki 8 saat etkisi devam eder ne kadar bol su içersek o kadar fazla etki gösterir. 
Hr Adnan Yıldırım



GİRİŞ
Halk dilinde "kronik bronşit", "müzmin bronşit" gibi adlarla bilinen KOAH, akciğerlerdeki hava yollarının daralmasına bağlı olarak soluk alıp verme sırasında hava akımının kısıtlanması ile nitelenen süreğen (kronik) bir hastalıktır.

Amfizem ve kronik bronşiti kapsayan bir hastalık öbeğine giren Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı'nın en önemli özelliği, akciğerlere giren ve çıkan havayı, soluk darlığına neden olacak kadar kısıtlayabilmesidir. KOAH nedeniyle dünyada her yıl yaklaşık 2.500.000 kişi yaşamını yitirmektedir. Dünya genelinde ölüm nedenleri arasında altıncı sırada yer alan Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı'nın artış oranı % 163 gibi yüksek bir sayıdır.

BELİRTİ VE SEPTOMLARI

  • Öksürük 
  • Balgam çıkarma 
  • Kan tükürme
  • Soluk darlığı 
  • Kanın oksijen doymuşluğunda azalma 
  • Kalp yetmezliğine bağlı, ayaklarda şişme 
  • Göğüste tıkanma 
  • Hırıltılı solunum
NEDENLERİ: Sigara KOAH için birincil nedendir.Ayrıca çalışma şartlarından dolayı uzun süreli kimyasal gazlara ve kokulara maruz kalmada olabilir. 

RİSK FAKTÖRLERİ: 
  • Uzun süreli sıgara tiryakiliği veya sigara tiryakisinin yanında aynı ortamlarda yıllarca bulunmak yüksek yüzdeli risk faktörüdür bu yüzden hiç sıgara içmemiş insanlarda eşi yıllarca yanında sıgara içmişse koah görülebilir
  • Genetik anti tripsin eksikliği. 
  • 50 yaş üzeri olmak
  • Slika veya kadmiyum gibi toksik kimyasallara maruz kalma
  • Endüstryel durumdan dolayı aşırı toz ve zehirli gazlara maruz kalma örneğin madenciler fırın işçiler gıda endüstrisinde çalışan insanlar vs
ÖNLEYİCİ BAKIM
Eğer sıgara içiyorsanız bırakın
Eğer KOAH lı iseniz. Solunum yolları enfeksiyonuna kesinlikle yakalanmayın ve bağışıklık sisteminizi kuvvetlendirin.
Bol bol antioksidan tüketin omega 3 magnezyum çinko bakımından zengin gıdaları tercih edin

TEDAVİ YAKLAŞIMI 
Tedavi yaklaşımı hastalığın şiddetine bağlı olarak değişir. Yaşam tarzını değiştirmek, diyet, sağlıklı beslenme hepsi bir arada incelenmesi gereken şeylerdir. 

Diyet:
KOAH olan insanların genellikle vücutları gerekli besinlerden yoksundur. A, C ve E vitamini Potasyum oranı yüksek olan gıdaları tercih etmeliyiz. Kepekli tahıllar meyve sebzeler taze ve zamanında tüketilirse faydası olacaktır.

Egzersiz:
Sorun nefes olduğunda egzersizi tavsiye etmek garip görünsede, Egzersiz KOAH lı bir çok kişiye yardımcı olur. Yürüyüş ve nefes egzersizleri dayanıklığı artırmak için oldukça önemli egzersiz çeşitleridir.

TAKVİYE GIDALAR

  • N-acetylecysteine NAC 400 mg günde 3 defa. NAC nin KOAH hastalarında belirtileri hafiflettiği çeşitli çalışmalarda isbat edilmiştir.Aynı zamanda bakteriyel enfeksiyonlarına karşı akciğeri daha dirençli hale gelir.  Eğer nitrohliserin kullanılıyorsa NAC kullanılmaz.
  • Magnezyum: Koahlı kişilerde genellikle magnezyum düşük seviyelerdedir. Magnezyum eksikliği sağlıklı beslenme takviyeleri ile düzeltilebilir. Magnezyum normal akciğer fonksiyonları için oldukça önemlidir. Bir çalışmada bir kısım KOAH hastalarına düzenli magnezyum verildi diğerlerine ise verilmedi Magnezyum alanlar diğerlerine oranla hastaneden daha erken taburcu edildiler. 
  • Okaliptus: çayı ve yağı tercih edilmelidir özellikle okaliptus yapraklarından elde edilen çayı balgamı atmak için oldukça faydalıdır ve yağıda esansiyel olarak uyunan odada bir kase suyun içine her gün 4 er damla damlatılarak odaya yayılması sağlanır
  • Lobelia: Astım bronşit gibi solunum propleri için dünyada çok uzun süredir kullanılan bir bitkidir anavatanı hindistan olan bu bitkiyi memleketimizde aktarlarda bulmak biraz zordur. 
  • Sığır kuyruğu: Çok iyi bir balgam söktürücü olan sığırkuyruğu ülkemizde yetişmesine rağmen yeterince değerini bulamamış şifalı bir bitkidir özellikle günlük 2 bardak sığır kuyruğu çayı KAOH lılar tarafından tüketilmelidir.günlük dozaj 3 gr dır.
Yararlanılan Kaynaklar
Ambrosino N, Palmiero G, Strambi SK. New approaches in pulmonary rehabilitation. Clin Chest Med. 2007 Sep;28(3):629-38, vii. Review. Bartolome R. Update on the management of COPD. Chest. 2008;133(6). Booker R. Chronic obstructive pulmonary disease. Part two--management. Nurs Times. 2007 May 1-7;103(18):28-9. Bourjeily G, Rochester CL. Exercise training in chronic obstructive pulmonary disease. Clin Chest Med. 2000;21(4):763-781. Cahalin LP, Braga M, Matsuo Y, Hernandez ED. Efficacy of diaphragmatic breathing in persons with chronic obstructive pulmonary disease: a review of the literature. J Caridopulm Rehabil. 2002;22(1):7-21. Chuck A, Jacobs P, Mayers I, Marciniuk D. Cost-effectiveness of combination therapy for chronic obstructive pulmonary disease. Can Respir J. 2008;15(8):437-43. Collins EG, Langbein WE, Fehr L, Maloney C. Breathing pattern retraining and exercise in persons with chronic obstructive pulmonary disease. AACN Clin Issues. 2001;12(2):202-209. Davis CL, Lewith GT, Broomfield J, Prescott P. A pilot project to assess the methodological issues involved in evaluating acupuncture as a treatment for disabling breathlessness. J Altern Complement Med. 2001;7(6):633-639. Ferri F. Ferri's Clinical Advisor 2009, 1st ed. Philadelphia, PA: Mosby Elsevier. 2009. Gigliotti F, Romagnoli I, Scano G. Breathing retraining and exercise conditioning in patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD): a physiological approach. Respir Med. 2003;97(3):197-204. Gross D, Shenkman Z, Bleiberg B, Dayan M, Gittelson M, Efrat R. Monaldi Arch Chest Dis. 2002 Oct-Dec;57(5-6):242-6. Ginseng improves pulmonary functions and exercise capacity in patients with COPD. Guell R, Casan P, Belda J, et al. Long-term effects of outpatient rehabilitation of COPD: A randomized trial. Chest. 2000;117(4):976-983. Guo R, Pittler MH, Ernst E. Herbal medicines for the treatment of COPD: a systematic review. Eur Respir J. 2006 Aug;28(2):330-8. Review. Jaber R. Respiratory and allergic diseases: from upper respiratory tract infections to asthma. Prim Care. 2002;29(2):231-261. Jones A. Causes and effects of chronic obstructive pulmonary disease. Br J Nurs. 2001;10(13):845-850. McKeever TM, Scrivener S, Broadfield E, Jones Z, Britton J, Lewis SA. Prospective study of diet and decline in lung function in a general population. Am J Respir Crit Care Med. 2001;165(9):1299-1303. Qaseem A, et al. Diagnosis and management of stable chronic obstructive pulmonary disease: a clinical practice guideline from the American College of Physicians. Annals of Int Med. 2007;147(9):633-8. Rahman I, Kilty I. Antioxidant therapeutic targets in COPD. Curr DrugTargets. 2006 Jun;7(6):707-20. Romieu I, Trenga C. Diet and obstructive lung diseases. Epidemiol Rev. 2001;23(2):268-287. Seamark DA, Seamark CJ, Halpin DM. Palliative care in chronic obstructive pulmonary disease: a review for clinicians. J R Soc Med. 2007 May;100(5):225-33. Review. Smit HA. Chronic obstructive pulmonary disease, asthma and protective effects of food intake: from hypothesis to evidence? Respir Res. 2001;2(5):261-264. Stey C, Steurer J, Bachmann S, Medici TC, Tramer MR. The effect of oral N-acetylcysteine in chronic bronchitis: a quantitative systematic review. Eur Respir J. 2000 Aug;16(2):253-262. Alternative Names Chronic bronchitis; COPD; Emphysema

Gelenekten geleceğe tamamlayıcı tıp 
ve modern tıbbın köklerinden ve tasavvuftan kopuşu

   
 Üniversite bitirme tezim Anadoludaki tıp alimeleri ve tedavi yöntemleri idi. Özellikle İbn-i sina ve Davud-u Antaki hayranı olan hocam farmakoloji profesörü  *Wei-Chiang Shen le uzun uzudayı geleneksel tıp metodlarını, Anadolu halk hekimliğini, doğu-batı tıbbı ve Müslüman tıp alimlerinin tedavi yaklaşımlarını kritik etme şansım oldu.  

"Vardığımız ortak kanı şu idi ; geleneğinden kopan tıp sektörünün geleceği kısır bir döngünün içerisine kendini hapsetmektir"
     
     Mana köklerinden ve toplumsal hafızasından koparılmış tedavi yöntemleri, son yüz yılda oldukça sekülerize edilmiş, yaratanın kendisinden üflediği ruhtan bağımsız hale getirilip materyalist bir yaklaşım tarzına bürünmüştür. Maddeci yaklaşım her zaman batının ince hastalığı olmuştur. İfrat ve tefriti tarihinde son kertesine kadar görmüş batı tıbbı, kilisenin etkisinden kurtulduktan sonra, Darwinizmin etkisine girip, insanın sadece bir cesetden müteşekkil olduğunu varsayıp, genel tedavi yöntemlerinden uzaklaşmıştır. Materyalist batı yaklaşım tarzı; üretilen ilaçların insanlar tarafından devamlı ve düzenli kullanımı paradoksu üzerine kurulmuştur. Bu gün Türkiyede bir yıl içerisinde yaklaşık 12 milyon reçeteye kolesterol hapı yazıldığı düşünülmektedir. 

"Toplamda iki yüzün üzerinde üreticisi olan kolesterol hapları 10 ila 90 lira arasında fiyatlandırılmaktadır. 90 Kapsüllük bir kolestrol hapının ortalama 60 lira olduğunu düşünürsek bir yıl için kişi başı ödenen rakam 240 lira veya üzeridir. Bir yıl içerisinde gerekli veya gereksiz yaklaşık  1 milyar dolar ve üzeri sadece kolestrol hapı için yurtdışındaki firmalara ödeme yapılmaktadır. "

Hala üzerinde tartışılan ilaç üreticilerinin öcü gibi gösterdiği kolesterolün basit diyet programları omega 3 yağ asitleri keten tohumu gibi bitkilerle ortadan kaldırabileceğini dünya sağlık örgütü bile kabul etmişken bizdeki bu hap kullanma ve kullandırma inadını anlayabilmek çok mümkün değildir. 

Prospektüslerinin dörtte ikisi yan etkileri için ayrılmış ilaçları gözü kapalı savunup aşırı kullanılmadığında hiç bir yan etkisi tesbit edilemeyen bitkileri şeytanlaştırmak yüce bir aklın yol göstermesi olabilirmi? 

Bitkiler ile alakalı hiç bir araştırma merkezine sahip olmayıp sadece bazı üniversitelerin ilgili bölümlerinde bir kaç tez konusu hariç çalışması olmayan Türkiye de,  televizyon ekranları ne yazık ki ifrat ve tefriti insanlara bir arada yaşatmaktadır. Ya tıp tamamen reddedilmekte yata bitkisel yöntemler itibarsızlaştırılıp değersizleştirilmektedir. Tıbbın teknoloji ile kat ettiği mesafe, teşhis koyma becerisi, tedavi edilemeyecek hastalıklarda mikro teknolojik robotlarla ameliyat yeteneği, su götürmez bir gerçekliktir. Temel mesele teşhis sonrası için dayatılan ilaç ve tedavi yaklaşımlarıdır. Herbalizmin ve fitoterapinin beşiği olan Çin de reçeteler hastanın isteğine göre yazılmaktadır. İstenildiğinde kimyevi ilaçlara ilave olarak bitkisel druglar veya sadece bitkisel ürünler ile reçete oluşturulabilmektedir. Unutmayalım ki insan bilmediği şeyin düşmanıdır. Peygamber efendimizin bir sözünü burada hatırlatmak isterim İlim Çin'de de olsa gidip alınız.
El kanunu fit
Tıbdan bir sayfa İbni Sina

Bu gün köklerimizden kopartılan tedavi yöntemleri ne yazık ki istenilen sonucu bir türlü vermemektedir. Materyalist ideolojiyi kendine şiar edinmiş, batının bize dayattığı ve tekel olan, teknolojinin gelişmesi ile moderniteye kavuşan tıp ve ilaç sektörü temsilcileri, insanı mana köklerinden ayırarak, doğulu ve Müslüman tıp alimlerinin geçmişteki tedavi yöntemlerini kabul etmemektedirler.  Tıpta meşhur bir laf vardır Tedavi eden haklıdır. Binlerce yıllık tedavi yöntemlerini elimizin tersi ile bir yana itmek ön koşullu yaklaşmak anadolu halk hekimliğinin kapılarını daha açmadan kapatmak en amiyane tabirle ecdada saygısızlıktır.  

Unutmayalım Kanuni Sultan Süleymanın validesi tüm dünya hekimlerini bir araya toplama kudreti ve kuvveti varken döneminin en önemli halk hekimlerinden merkez efendiye güvenmiş ve onun kırk çeşit baharattan hazırladığı mesir macunu ile şifa bulmuştur.  İnsanı dört anasırda yani dört ana unsurda inceleyen anadolu halk hekimleri bu gününde ötesine geçerek dermotolojik bir çok rahatsızlığın kan hastalığı olduğunu söylemişlerdir.  Fatih Sultan Mehmed devrinin önemli tıp alimlerinden olan Şerafeddin sabuncuoğlu istanbulun fethinden sonra yazdığı eserinde insan anatomisini bu gün şakra veya letaif dediğimiz salgı bezleri ile birlikte incelemiş ve ilk hipofiz bezi tarifini şöyle yapmıştır. "Osmanlının baş şehri istanbuldur. Osmanlı istanbuldan idare edilir lakin anadoluda ve rum elinde kazaskerlikler vardır İstanbulunda her yeri yönetimde aynı oranda ehemmiyetli değildir. Hükümdarın sarayı ve divanının bulunduğu topkapı sarayı en önemli yerdir. Aynen bunun gibide beyin insanı idare eden organdır ve beyincik beynin en önemli yeridir".  İnsanı ve hastalıkları dört ana unsurda inceleyen anadolu halk hekimleri bir çok hastalıkta kesin tedaviye ulaşmışlardır. 

Modern tıbbın temsilcilerinin ataları akıl sağlığını yitirmiş insanları içine şeytan girmiş diyerek yakar iken, bugün hala ayakta olan ve Amasya ili içinde bulunan Bimarhane bu insanları tedavi ediyordu. Fıtratından kopartılan her tedavi yaklaşımı Allahın kusursuz ve noksansız yarattığı insan, hayvan, nebatad gibi alemlerin deforme edilmesi manasına gelmektedir. İnsandan toprağa ve topraktan insana bir yaşam silsilesi vardır. Bu silsileyi anlatırken Mevlana Celaledin-i Rumi aynen şu ifadeyi kullanmıştır "Maden idim, bitki oldum; bitki idim, hayvan oldum; hayvan idim, insan oldum; insanım ölüyorum, ölmekle tekamül ediyorum niye üzüleyim"  Madenlerden alınan mineraller bitki ile bir yaşam formu oluşturur, bitkilerin içindeki vitamin grupları ile birlikte daha önemli bir canlı olan hayvansal hücrelere dönüşür. Ve yüce yaratıcımızın noksansız olarak halk ettiği insan hücresi formuna kavuşur ruh ve mana köküne ulaşır. Ve her canlı gibi hücrelerde zamanla biz hissetmeden ölür ve yenileri doğar.
Sevda, Balgam,Kan ve safra olarak adlandırılan anasır-ı erba yani dört anasır, dört ana unsur anadolu halk hekimliğinde tedavinin başlangıç noktalarıdır. Tedavi programlarında insanlar şifalı bitkilerden faydalanmış ve belli başlı yeme içme programları uygulanmışlardır. Bu gün kronik diye adlandırdığımız ve ömür boyu belli başlı ilaçlar kullanmaya mahkum olduğumuz bazı hastalıklar alternatif tıp merkezleri bulunan Marryland ve Güney Kalifornia üniversiteleri tarafından tekrar incelenmekte ve müslüman tıp alimlerin uyguladıkları yöntemlere benzer yeni yöntemler denenmektedir. Örnekleyecek olursak Batı ilaç üreticileri derlerki hastalıkların vücuda verdiği etkiler ortadan kaldırılmalı, Müslüman tıp alimleri de derlerki Hastalığın sonucu değil sebebi ortadan kaldırılmalıdır. Hastalıklardan arınmak ve ruhun selahiyeti için girilen riyazet programından bir çoğumuzun haberi dahi yoktur. Karaciğer ve karaciğer rahatsızlıkları incelenirken: hayat tarzının, sitresin ruhsal dengesizliğin bu organ üzerindeki etkileri hiç bir şekilde irdelenmemektedir. Bir sürü yazılı kaynağı, bin yıllık toplumzal hafızası olan şifalı bitkiler ve tamamlayıcı tıp geçmişimize ne zaman zihnimizi açacağımız hala bir muamma. 

Herhangi bir mikro organizma tarafından, başka bir mikro organizmayı öldürmek veya çoğalmasını durdurmak için üretilen her türlü maddeye antibiyotik denir* Başlangıçta doğal yollarla sentezlenen bir çok  antibiyotik bu gün tamamı ile sentetiktir. Herhangi bir rahatsızlığınızda hatta ufak çaplı soğuk algınlıklarında dahi reçete edilen antibiyotikler, bu gün görülmüştür ki bağışıklık sistemleri üzerinde olumsuz etkilere sahiptirler. Anlayacağımız dilde anlatırsak düşmana karşı kendi savunma sistemimizi kuvvetlendirmek başkasından yardım istemekten daha evladır. Kuvvetli bağışıklık askerleri zaten vücudumuzu çok iyi savunmakta ve o düşmana karşı yetenek kazanmaktadırlar. Kendi bağışıklığımızı başından yenilmiş kabul edip onları geri plana alarak yabancı bağışıklık askeri almak , kendi askerlerimizin hastalıklara karşı savaşma yeteneğini köreltmektedir. Bu gün tamamen doğal olan ve arılar tarafından üretilen Propolis denen antibiyotik halen neden reçete edilmemekte ve uzak durulmakta anlamak çok zor. Reçete edilmese dahi tavsiye edilemezmi?  

Son zamanlarda gerek sorumsuz bazı üreticiler ve TV reklamları, gerekse kimyevi ilaç sektörünün yürüttüğü lobi faliyetleri sonucu görsel ve yazılı basında  on asırlık anadolu halk hekimliği tarihimiz hiç yokmuş gibi yayınlar yapılmakta, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yüz yıllardır oluşturduğumuz kültürümüz ve toplumsal hafızamız değersizleştirilmeye ve itibarsızlaştırımaya çalışılmaktadır. İlginçtirki kimyevi ilaç sektörünün dünya liderlerinden biri olan Almanya 1996 yılına kadar 270 farklı bitki türü üzerinde araştırmalar yapmış klinik testlere tabi tutmuş görülen faydaları raporladığı bitki monografları oluşturmuştur. Şuan bu çalışmalar Amerikada 3 farklı üniversitede halen yürütülmekte bitkilerin faydaları bir bir ispatlanmakta ve kullanım dozajları oluşturulmaktadır. Endemik bitki bakımından zengin olan bu topraklar bir çok derdin devasını bünyesinde barındırmakta ve bize sunmaktadır. Doğru yaklaşım tarzı ile kronik gördüğümü bir çok hastalık tıbbin nebevi perspektifinde ve anadolu halk hekimlerinin yol göstermesi ile şifa bulabilir. Bu gün alerjik rinit ve bir çok alerjik reaksiyon için çörekotu yağı şifa kaynağı ise bunun araştırmasını dahada derinleştirip üniversitelerin kimya ve biyokimya bölümlerinde üzerine kürsüler kurdurup her şeyini araştırmak bizim boynumuzun borcudur. 

Aktarlık müessesesinde belli bir kaliteyi hedefleyen BAKDER üyesi olarak Halkımızdan yegane istirhamımız geleneklerimize ve aktarlarımıza sahip çıkmaları. Son olarak şunu söyleyebilirim binlerce yıllık geçmişi olan alternatif tıp metodlarında en önde gelen yöntem bitkilerle tedavidir.  Günümüzde endüstrileşmiş ülkelerde ve tıbbın ciddi gelişim kaydettiği amerika ve almanya gibi toplumlarda alternatif ve tamamlayıcı tıp ürünlerine talep giderek artmaktadır. Buna paralel olarak da insanlar mevcut tıp eğitimini ve tekelleşen ve dayatılan ilaç sektörünü sorgular hale gelmişlerdir.  Örneğin mevcut tedavi yöntemlerinin eleştirilmeden tek doğru olarak kabul edilmesinin yanlışlığını  gelin tıp tarihçilerinden dinleyelim.Literatürde mide ülseri ile ilgili tamamı taraftar bulmuş ve uygulamaya konulmuş 93 teori bulunduğu, bu hastalığın tedavisi maksadıyla 143 metot denendiği ve 287 çeşit ilâç kullanıldığı tespit edilmiştir. Bulunduğu çağın ilmî verileri ve tedavi imkânları ile hareket ettiği için hekimlerin bu kadar çeşitli yollara girmeleri anlayışla karşılanabilir. Bu gerçeği başka birçok hastalık için de misâllendirmek mümkündür.Oysaki Kudret narı kırmızı kantaron yağı gibi alternatif tedavi yöntemleri 500 yılı aşkındır anadoluda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ettekraru ahsen velev kane yüzseksen diyere tekraren diyorumki Tedavi eden haklıdır. Herşey bu kadar basit.
Hr. Adnan Yıldırım

Yararlanılan kaynaklar
*Wei-Chiang Shen ; Güney kalifornia üniversitesi USC farmakoloji ana bilim dalı başkanı
www.devazen.biz
http://tr.wikipedia.org/wiki/Antibiyotik
Güney kaliforniya üniversitesi alternatif tıp merkezi çalışmaları :www.usc.edu
Marryland üniversitesi alternatif tıp merkezi monografları :www.umm.edu
Erzurumlu ibraimhakkı marifetname eseri
Davud-u Antaki- Teskire-i Davud
İbn-i Sina- El Kanunu Fi Tıp

ivythemes

{facebook#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {twitter#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {google-plus#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {pinterest#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {youtube#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {instagram#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget