1.01.2009 - 1.02.2009

Bitki yağları sağlık kaynağı
Çörek otu, üzüm çekirdeği, ceviz ve keten tohumu ile nar çekirdeği gibi ürünlerden elde edilen yağların insan sağlığına çok yönlü katkıları nedeniyle fonksiyonel yağ özelliklerine sahip olduğu belirtildi.
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Kan, tıbbi ve aromatik bitkilerden doğal yöntemlerle elde edilen fonksiyonel yağların insan sağlığı açısından öneminin Türkiye'de de kabul edilmeye başlandığını söyledi.
Fonksiyonel yağlarla yapılan çalışmalar çok yeni olmasına rağmen tıbbi ve aromatik özellikleri olan yağlara ilgiyi artırdığını ifade eden Doç. Dr. Kan, ''Dünyada ve ülkemizde sağlıklı yaşamın temel yapısını oluşturan ve sağlıklı kalmak için tüketilmeye başlayan bu fonksiyonel yağların beslenmemizde yerini alması gerekir'' dedi.

Çevre, yanlış beslenme ve stres gibi yaşam kalitesini etkileyen olumsuz faktörlerin de etkisini azaltmak için fonksiyonel yağların kullanımının her geçen gün arttığını belirten Kan, şunları kaydetti:

''Özellikle gelişme çağındaki çocukların zihin fonksiyonları ve kemik gelişiminde, yaşlıların beslenmesinde fonksiyonel yağların ayrı bir önemi var. Doğal tıbbi ve aromatik katkısı olan bitki yağlarının endüstriyel olarak üretiminde araştırma ve geliştirme çalışmaları da hız kazanmıştır. Türkiye'de üretilip tüketiciye sunulma aşamasına gelinen bu yağların üretim süreçleri ve yağlarda yapılacak kalite kontrolleri önemlidir. Tüketici tercihini yaparken kullanacağı fonksiyonel yağın üretim ve kullanım özellikleri hakkında ürün üzerindeki bilgilere dikkat etmelidir. Özellikle tıbbi ve aromatik özellikli fonksiyonel yağların ham maddeden mamul ürün oluncaya kadar geçirdiği işlemler yağın faydalılığını belirleyen önemli faktörlerdir.''

Kan, fonksiyonel yağların elde edilmesi sürecinde yapılan ısıl işlemler, soğuk pres işlemleri ve ambalajına varıncaya kadar tüm işlemlerin yağın doğal özelliğiyle uyumlu olması, hangi şartlarda üretildiği bilinmeyen merdiven altı yağların kullanımından kaçınılması gerektiğini söyledi.

Tıbbi özelliği olan yağların üretim aşamalarında gerekli analiz ve kontrol yapılmadığı takdirde fayda yerine zarar getirebileceğini belirten Kan, ''Ülkedeki bitkisel yağların üretiminde, besin kaybı en aza indirilerek sağlık ve kalitenin amaçlandığı günümüzde yüksek niteliklere sahip fonksiyonel yağların üretimi endüstriyel olarak da artırılmalıdır'' dedi.

BAZI BİTKİ YAĞLARININ FAYDALARI-
Çörek otu, üzüm çekirdeği, ceviz tohumu, keten tohumu, nar çekirdeği, aspir tohumu, ısırgan tohumu, susam tohumu ve kabak çekirdeği gibi ürünlerden elde edilen yağların insan sağlığına çok yönlü katkıları dolayısıyla fonksiyonel yağ özelliklerine sahip olduğunu kaydeden Kan, bazı tıbbi bitki yağlarının faydalarını şöyle sıraladı:

''Çörek otu tohumu yağının antioksidan ve iltihabı önleyici özellik gösterdiği kanıtlanmıştır.

Üzüm çekirdek yağı Omega 6 yağ asidi olan linoleik asit bakımından zengindir. Yağ en az yüzde 69 oranında vücuda yararlı linoleik asit taşımaktadır.

Ceviz yağı tüketen 793 kişi üzerinde Fransa'da yapılan bir çalışmada bu kişilerde kalp sağlığını koruyan HDL kolesterol düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır. Omega 3 yağ asitlerinin kalp ve damar sağlığının korunmasında ve iltihaplarda pozitif etkiler oluşturduğu görülmüştür.

Aspir tohumu yağının yağ dokularını azaltıcı etkisi, hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle de gözlenmiştir. Vücuttaki yağ oranını azaltarak, daha küçük yağ moleküllerine dönüştürmektedir. Metabolizmayı hızlandırarak, yağ ve kas dengesini düzenleyip zayıflamaya yardımcı olur.

KETEN TOHUMU YAĞI KALP HASTALIKLARINI ÖNLÜYOR-
Keten tohum yağı, içerdiği omega 3 yağ asidi olan alfa linolenik aside bağlı olarak kalp sağlığını koruyucu, koroner kalp hastalıklarını önleyici etki gösterir. Ülseratif kolit gibi iltihaplı hastalıkları önlemede de yardımcıdır.

Keten tohumunun vücutta kolesterolün oluşmasını engellediği, kolesterolü düşürdüğü ve yüksek tansiyonu düşürmede yardımcı olduğu belirlenmiştir. Yorgunluğa, halsizliğe karşı enerji ve güç verir. Taşıdığı antioksidan bileşiklerden dolayı bağışıklık sistemini güçlendirir.

Güçlü antioksidan etkiye sahip olan nar çekirdeği yağı kalp sağlığını korumada yardımcıdır. İçeriğindeki asitler bağışıklık sistemini harekete geçirerek vücut direncini artırır. Sindirim sistemini koruyucu etkileri ortaya konulmuştur.

Kabak çekirdeği yağının taşıdığı özel bileşenlerden dolayı prostat ve idrar kesesi şikayetlerinin azaltılmasında yardımcı olduğu pek çok araştırmayla gösterilmiştir. Ayrıca kolesterolü düşürür ve kalp sağlığının korunmasında olumlu etkileri bulunur.

Kuşburnu meyvesinin zayıflatıcı etkisi
Prof Erdem YEŞİLADA

Japon bilim adamları yaptıkları araştırmada kuşburnundan hazırlanan özütün vücuttaki yağ oranını belirgin şekilde azalttığını tespit etmiş

İki haftadır kuşburnu meyvelerinin çeşitli etkilerinden bahsediyoruz. Kuşburnu meyvelerinin halk arasındaki kullanılışları ve bunlardan hangilerinin bilimsel çalışmalarla etkinliğinin doğrulandığını inceliyoruz. Bilimsel çalışmaları incelerken bir çalışma ve sonuçları ilgimi çekti. Sanırım sizin de ilgileneceğiniz bir konu: Zayıflamak...

Japon bir araştırıcı grubu, şeker hastalığına karşı etkili ve şişmanlığı önleyici doğal ilaçlar geliştirmek üzere yürüttüğü bir araştırmasında kuşburnu meyvelerinin zayıflatıcı etkisi bulunduğunu fark etmiş. Kuşburnu meyvelerinin tümünün, etli kısmının ve tohumlarının ayrı ayrı özütünü hazırlamışlar. Farelere iki hafta süreyle verildiğinde bilhassa tohumlarından hazırlanan özütün vücuttaki yağ (mesenterik, epididimal ve paranefrik yağ) oranını belirgin şekilde azalttığı tespit edilmiş.

YAN ETKİSİ GÖRÜLMEDİ
İlginç olan bu süreçte hayvanların iştahlarında herhangi bir azalma görülmemiş. Bu süreçte herhangi bir yan etkiye rastlanmamış olması da ayrıca önemli; bilindiği gibi zayıflatıcı etkiye sahip ilaçların büyük çoğunluğu önemli yan etkiler gösterebiliyor. İşin güzel tarafı bir yandan yerken bir yandan da yağ oranı azalıyor. Bu iki haftalık uygulama sürecinde hayvanların karaciğer dokusu trigliserit seviyesinde yüzde 65 ve plazma trigliserit ve serbest yağ asidi seviyelerinde ise yüzde 40 civarında bir düşme sağlanıyor, ancak total kolesterol üzerinde herhangi bir etki gözlenmemiş.

Şişmanlığı önleyici etkinin tohumlarda bulunan bileşenlere bağlı olduğu görülüyor. Meyvenin tümü toz edilerek uygulandığında bu etki zayıflarken, meyvenin sadece etli kısmı uygulandığında herhangi bir etki gözlenememiş. Araştırıcılar çalışmalarına devam ederek kuşburnu tohumlarından etkili bileşeni (trans-tilirozit) tespit ediyorlar. Yapılan çalışmada bu bileşiğin etkisinin piyasada bulunan bir zayıflama ilacı olan orlistat’dan daha kuvvetli olduğu görülüyor.

KULLANILMASI YARARLI
Bu bir bilimsel çalışmanın sonuçları, dolayısıyla trans-tilirozit taşıyan bir ilaç satın alıp da kullanmak şu an için mümkün değil, şüphesiz. Geçen haftalardaki yazılarımda, hatırlarsanız, kuşburnu meyvesinin osteoartrit gibi eklem sorunlarındaki yararlarından ve C vitamini ve folik asit için iyi kaynak olduğundan bahsetmiştik. Bu bakımdan kuşburnu meyvesinin kullanılmasının sağlık için yararlı olacağını düşünüyorum.

Kuşburnu meyvelerinin halk arasında önerilen soğuk algınlığı üzerindeki koruyucu ve iyileşmesine yardımcı etkisinin yüksek C vitamini içeriğine bağlı olduğu düşünülebilir. Bizim yaptığımız bir çalışmada kuşburnu meyvelerinin deney hayvanlarında mide ülseri oluşumunu engellediğini tespit ettik. Şeker hastalığında etkili olup olmadığı konusunda net bir bilimsel bulgu yok. Mevcut iki çalışmadan birinde etkisiz bulunurken, bir diğerinde ise kan şekerini düşürdüğü bildiriliyor. Halk arasında hemoroit tedavisinde çok etkili olduğu bildirilmesine karşılık bu konuda bir bilimsel çalışmaya rastlayamadım.

Aspir çiçekleri kolesterolü düşürmeye yardımcı oluyor

Prof Erdem YEŞİLADA

Aspir (Latince bilimsel adıyla Carthamus tinctoria) ya da çiçekleri katıştırma amacı ile safran yerine satıldığı için ‘yalancı safran’ olarak bilinen ve eskiden beri bazı yörelerimizde yetiştirilen bir bitki.

Çiçekleri ülkemizde bazı bölgelerde sarı boya olarak kullanılmakta, Gaziantep’te ise ‘orman’ isimli bir yemeğe renk vermek amacıyla katılmaktadır. Meyveleri papağan yemi olarak satılmaktadır. Çiçekleri beş dakika kaynatılarak çay halinde içildiğinde öksürüğün tedavisinde yararlı olmaktadır.

Bitkinin tohumlarında yüzde 30-40 civarında doymamışlık bakımından zengin bir yağ bulunur. Yağın bileşiminde yüksek doymamışlığa sahip ‘linoleik asit’ oranı yüzde 70-90 kadardır. Bu nedenle sağlıklı bir yağ olarak yemeklerde kullanılması önerilmekte ve ülkemizde son dönemlerde farklı bölgelerde tarımı ve kullanımı desteklenmektedir.

İLAÇLAR KADAR KUVVETLİ
Tohumların yüzyıllardır Çin, Kore, Japonya, Tayland gibi Uzakdoğu ülkelerinde iltihaplı hastalıklar (romatizma, kronik böbrek iltihabı), kalp ve damar hastalıkları (damar tıkanması, yüksek lipit ve kolesterol) ile osteoporoz ve kemik erimesi gibi dejeneratif hastalıkların tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir. Son yıllarda aspir bitkisinin tohumları ve çiçeklerinin bilhassa kolesterol ve kemik erimesi üzerindeki etkilerini ortaya koyan çalışmaların sayısında bir artış dikkati çekiyor.

Yeni yayınlanan bir çalışmada, aspir çiçeklerinin Tayland’da halk arasında çay halinde kolesterolü düşürmek ve damar tıkanıklıklarının önlenmesinde kullanıldığı bilgisinden hareketle bu etkisini ispatlamak için yürütülen bir deneysel çalışmanın bulguları sunuluyor. Yüksek kolesterol içeriğine sahip bir program ile beslenen sıçanlardan bir gruba iki hafta, diğer gruba ise dört hafta boyunca bitkinin çiçeklerinden hazırlanan özütler verilmiş. Bu süreç içerisinde hayvanların vücut ağırlıkları, yedikleri gıda miktarı, plazma kolesterol seviyeleri izlenmiş. Deney sonucunda hem iki hafta ve hem de dört hafta aspir özütü verilen gruplarda total kolesterol seviyesinde belirgin bir düşme, iyi huylu kolesterol (HDL) seviyesinde ise bariz bir artış gözlenmiş. Kolesterol düşürücü etkisinin bu amaçla kullanılan ilaçlar (atorvastatin) kadar kuvvetli olması dikkat çekici. Bir başka çalışmada ise, aynı şekilde tohum özütünün kuvvetli antioksidan etkisine bağlı olarak düşük yoğunluklu kolesterolün (LDL) oksitlenmesini engellediği ve dolayısıyla kalp krizi riskinin azaltılmasında yararlı olduğu deneysel olarak ortaya konulmuş.

OSTEOPOROZA KARŞI ETKİLİ
Aspir tohumlarından Uzakdoğu ülkelerinde bilhassa Kore’de kemik oluşumunu artırarak osteoporozun önlenmesinde ve kemik onarımının sağlanmasında yardımcı olmak üzere yararlanılmaktadır. Bilhassa kadınlarda menopoz dönemlerinde östrojen hormonu eksikliğine bağlı kemik erimesinde koruyucu rolü olduğu ileri sürülmektedir. Bu etkilerin doğruluğu deney hayvanları üzerinde yapılan bazı çalışmalar ile ortaya konulmuş, aspir yağının sekiz hafta süre ile uygulanması suretiyle kemik erimesine bağlı gelişen faktörlerde belirgin bir iyileşme gözlenmiş.

Peki Aspir ne derece güvenli? Bitkilerin olası zararlı etkileri ile ilgili bilimsel kaynakları incelediğimde, tohumların yağıyla ilgili herhangi bir uyarı bulunmuyordu. Ancak çiçeklerin kanı sulandırması nedeniyle kan sulandırıcı ilaç kullananlarda dikkat edilmesi gerektiği, yine çiçeklerinin rahim hareketlerini artırması nedeniyle hamilelerde kullanılmasının düşüğe yol açabileceği uyarıları yer alıyordu.

Özetle yağı şu an piyasada bulunan yemeklik yağlar arasında doymamış bir yağ asidi olan linoleik asit oranı en yüksek olanı. Yani sağlıklı bir yemeklik yağ olmasının yanı sıra kemik erimesi ve osteoartrit gibi dejeneratif hastalıkların ve damar tıkanıklığının önlenmesi, yüksek kolesterolün düşürülmesi bakımından yararlı. Çiçekleri ise miktarı abartmadıkça (günlük en fazla 3 gram) güvenle kullanılabilir.

Karanfil tomurcuğu erkeklerde cinsel güç üzerinde etkili mi?

Prof Erdem YEŞİLADA

Bayramdan önceki haftalarda karanfil tomurcuğu ve karanfil yağının etkinliğini ortaya koyan bazı bilimsel çalışmalardan bahsettik. Bu hafta karanfilin bir etkisinden daha bahsetmek istiyorum. Kurutulmuş karanfil tomurcuklarının Asya ülkelerinde, bilhassa Hindistan’da, erkeklerde cinsel sorunların tedavisinde kullanıldığı görülmektedir. Bu etkinin bilimsel olarak değerlendirilmesi amacıyla fareler üzerinde yürütülmüş bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalardan ikisinde yüzde 50’lik sulu alkolle hazırlanan özütünün erkek farelere verilmesiyle cinsel performansta belirgin bir artış gözlendiği, cinsel istek (libido) artışı sağlandığı bildirilmektedir.

SPERM SAYISINI AZALTABİLİR
Yapılan bu çalışmalarda herhangi bir zararlı etkinin görülmemesine karşılık, çok yeni yayınlanan bir çalışmada karanfil özütünün (bu defa farklı bir özüt, hekzan özütü) 35 gün süreyle deney hayvanlarına yüksek miktarda verilmesiyle (tam tersi bir etki) sperm sayısında azalma dikkati çekiyor.

Buradan spermleri öldürüyor gibi yanlış bir sonuç çıkarmayın. Deney hayvanlarına 35 günlük deney süresince düşük miktarda uygulandığında yumurtalıklarda erkeklik hormonu (testosteron) sentezini artırarak sperm oluşumunu artırdığı gözlenmesine karşılık, iki ve dört misli oranda aynı süreyle (35 gün) uygulanmasıyla kanda testosteron miktarı yükseleceğinden, yumurtalıklara ‘Artık sperm üretmeyi durdur’ mesajı vererek sperm sayısının azalmasına yol açmaktadır. Bunun nedeninin karanfil yağı içerisinde yüksek oranda bulunan öjenolden kaynaklandığı düşünülmektedir.

ABARTMADAN KULLANILMALI
Peki bu farklı gibi görülen deney sonuçlarını nasıl yorumlayabiliriz? Kurutulmuş karanfil çiçeği tomurcuklarının miktarını abartmadan kullanılmasının erkeklerde cinsel güç üzerinde olumlu etki gösterirken, karanfil yağının sürekli ve yüksek miktarda kullanılması ters etki yapabilir.

Aynı çalışmada incelenen bir başka bitki ise küçük hindistan cevizi (Myristica fragrans). Yine sulu alkol içerisindeki özütünün farelerde

karanfilden daha etkili olduğu, hatta karşılaştırma amacıyla viagra verilen deney hayvan-larında ilk bir saatlik süreçte yapılan ölçümde viagra’dan daha az etkili olmasına karşılık, üç saat sonraki ölçümde viagra’dan biraz daha etkili olduğu görülmüş.

Küçük hindistan cevizi, bildiğimiz şu keklere kurabiyelere koyduğumuz hindistan cevizinden farklı tropik bir meyvenin tohumu. Tohumlar küçük ceviz büyüklüğünde ve bebeklerin gazını gidermek üzere eczanelerde satılıyor. Burada bir uyarıda bulunmak yararlı olacaktır; fazla miktarda küçük hindistan cevizi zararlı etki gösterebilir.

Cinsel sorunlar üzerinde etkili bitkiler: Afrodizyaklar
Prof Erdem YEŞİLADA

Ülkemizde, erkeklerde cinsel gücü artıran ya da sperm üretimini artıran ilaçların ticaret hacminin büyük boyutlarda olduğu bilinmesine karşılık net bir rakam söyleyebilmek mümkün değil. Çünkü bu amaçla satılan ürünlerin büyük bir kısmı eczaneler dışından, baharatçılardan veya internet üzerinden pazarlanıyor.

Eczanelerde satılan ürünlerin etkisi ve riskleri bilimsel olarak ortaya konularak gerekli uyarıların etiketi ve kullanma talimatında yer almasına karşılık, bilhassa internet üzerinden pazarlanan doğal ya da sentetik kaçak ürünlerin taşıdığı riskler son derece ciddi boyutlarda olabilmekte. Benim esas üzerinde durmak istediğim ürünler; piyasada bilhassa baharatçı ve aktarlarda satılan ya da kaçak olarak yurtdışından getirilerek pazarlanan bitkisel/doğal ürünler.’

BİTKİSEL VİAGRA
Erkeklerde cinsel sorunların giderilmesinde yararlanılan ilaç seçeneklerinin giderek artmasına karşılık, bitkisel tedavi seçeneklerini tercih edenlerin sayısı da oldukça yüksek... Bu amaçla bitkisel ürünlerin tercih edilmesinde en önemli etken, ‘doğal olması nedeniyle zararsız olduğu’ düşüncesi, sanırım. Ancak ‘Bitkisel Viagra’ olarak adlandırılan bu afrodizyak ürünler ile ilgili uluslararası resmi ve bilimsel kaynaklarda dikkati çeken önemli uyarılar yer alıyor.

Bu tip ürünleri tercih edenlerin karşılaşacağı en önemli tehlikelerin başında, içerisine kaçak olarak sildenafil, tadalafil ve benzeri kimyasal maddelerin, yani Viagra ve benzeri ürünlerin, ilave edilmesi. Bitkisel olması nedeniyle daha güvenilir olduğu düşüncesiyle satın aldığınız ürün içerisine ‘etkiyi kuvvetlendirmek’ amacıyla afrodizyak etkili kimyasal maddeler konmuş, ama sizin haberiniz yok. Ne etiketine ne de kutusuna bu durumu bildiren bir uyarı konuyor. Benim için sakıncası yok, etkili olsun yeter diye düşünüyor olabilirsiniz. Ancak çok daha büyük risk, Viagra gibi güvenilirliği resmi otoriteler tarafından onaylı afrodizyakların dışında, henüz güvenilirlik ve etkinliği bilimsel olarak ortaya konulmamış yani deneme safhasındaki sentetik maddelerin ilavesi ile en üst boyuta taşınabiliyor. Yani bir ilaç denemesinin gönüllü denekleri olabilirsiniz. Diğer taraftan, habersiz olarak ilave edilen bu kimyasal

maddelerin kullanıcıların aldıkları diğer ilaçlarla (örneğin kalp ilaçları) olası etkileşmeleri önemli risk oluşturuyor. Sonucu kısaca şu şekilde özetleyebiliriz; ‘Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayın.’

ETKİLİ BİTKİLER HANGİSİ?
Erkeklerde cinsel işlevler üzerinde etkisi olduğu ileri sürülen oldukça fazla sayıda bitkisel ürün bulunuyor. Bu etkiye sahip olduğu bilinen bitkiler arasında günlük hayatımızda sık olarak kullandığımız sebzeler, bilhassa baharatlar ve kuruyemişler de yer alıyor. Örneğin antep fıstığı, fındık, mahlep, termiye gibi kuruyemiş olarak yararlandığımız tohumların yanı sıra ısırgan, pırasa, lahana ve soğan gibi sebze olarak yediğimiz bitkilerin tohumları... Roka, adaçayı ve nane yaprakları; maydanoz ve vanilya meyvesi; tarçın kabuğu; salep yumrusu, zencefil kökü; safran... Bu bitkilerle ilgili öngörülen iddiaların bilimsel olarak ne derece doğrulandığı konusunu önümüzdeki hafta inceleyeceğiz.

Çakşırotunun afrodizyak etkisi var mı?
Prof Erdem YEŞİLADA

Çakşırotu, çağşır (Ferula elaeochrtris) kurutulmuş kökleri, Güney Anadolu’ da (Adana, İçel, Hatay) toz edilip bal ile karıştırılarak cinsel gücü artırıcı olarak kullanılıyor. Hatay’da kısırlık tedavisinde etkili olduğu ve hatta yapraklarını yiyen keçilerin ikiz doğurduğu ileri sürülüyor. Çakşırotu bu iddialar nedeniyle, ülkemizde erkekler arasında ‘bitkisel Viagra’ adıyla deyim yerindeyse adeta efsaneleşmiş. Acaba gerçekten etkili mi?

Ülkemizde, bilhassa Doğu Anadolu’da çeşitli çağşır türleri yetişmekte ve bazılarının taze yaprakları sebze olarak yöresel pazarlarda satılmakta.. Haşlanarak ilk suyu atıldıktan sonra kalan kısım yumurtayla pişirilerek yeniyor. Diğer bir türü ise (siyabu) Van otlu peynirinin içerisinde de yer alıyor. Bazı türlerinin gıda olarak da kullanılmasına karşılık, ne derecede güvenli?

Ferula türleri Akdeniz bölgesinden Orta Asya’ya uzanan alanda yaygın bulunan genellikle yüksek yerlerde yetişen boylu bitkiler. Bilimsel kayıtlarda ülkemizde onyedi türü bulunduğu kayıtlı, ancak İran’dan Özbekistan’a kadar uzanan bölgede yüzlerce türü yetiştiği biliniyor. Bu kadar çok türünün bulunmasına karşılık, sadece bir kaç Ferula türünün cinsel gücü artırmak amacıyla kullanıldığı bildiriliyor. Bu bitkiler arasında Ortadoğu ülkelerinde ‘Lübnan Viagrası’ olarak bilinen Ferula hermonis (Arapça adı, zallouh) kökleri üzerinde yapılmış bazı yayınlar bulunuyor. Yapılan bir çalışmada erkek sıçanlarda cinsel güç üzerindeki etkisi sildenafil (Viagra) ile karşılaştırılmış ve etki şeklinin tamamen farklı olduğu sonucuna varılmış.

UZUN SÜRE KULLANILMAMALI
İçerisinde bulunan bazı bileşenlerin yapısal benzerliği nedeniyle sentetik östrojen (kadınlık hormonu) kadar kuvvetli östrojenik etki gösterdiği tespit edilmiş. Yapılan deneyler ferutinin’in testosteron sentezini uyardığını ortaya koymuş. Sıçanlarda kızışmayı artırdığı, tembel sıçanlarda boşalma süresini kısalttığı tespit edilmiş.

Buraya kadar belki iyi, ama süre ve miktara bağlı olarak önemli riskler ortaya çıkıyor.

Yapılan toksisite (zararlılık) değerlendirmesinde yüksek miktarda kullanılması ile sıçanların vücut ağırlığında azalma, karaciğer büyümesi, kan değerlerinde azalma ve hatta uzun süre kullanıldığında (20 gün) ölüm görülmüş. On gün gibi uzun süreli kullanımı ile erkeklik hormunu seviyesini beklenenin aksine azalttığı ve hatta erkek doğum kontrol hapı gibi işlev görmeye başlayabileceği ileri sürülüyor. Bu önemli bir husus.

TOKSİK ETKİSİ OLABİLİR
Ülkemizde yapılan bir çalışmada kök tozunun (Ferula communis) koyunların yemine yüzde 5-10 oranında karıştırılması durumunda kızışmayı artırmasına karşılık, bazı türlerinin koyunlarda zararlı etkilere yol açtığı belirtiliyor. Hatta 2006 tarihli bir başka çalışmada aynı bitkinin (Ferula communis) zehirli ve zehirsiz tiplerinin bulunduğu gösterilmiş. Bu bakımdan bazı türlerinin gıda olarak tüketilmesine karşılık, çok benzer özelliklere sahip diğer bazı türlerinin toksik olabileceği unutulmamalı.

Sonuç olarak, yüzlerce Ferula türü arasında sadece birkaç türün cinsel güç üzerinde etkili olduğu (afrodizyak), ancak bu türlerin fazla miktarlarda ve bir haftadan uzun süre kullanılması ile afrodiziyak etkinin tersine dönebildiği, bazı türlerin gıda olarak tüketilmesine karşılık önemli bir kısmının hayvanlar ve insanlarda zararlı etkileri bulunduğu görülüyor. Bu nedenlerden dolayı, bilinçsizce ve gelişigüzel bir şekilde hazırlanarak ‘bitkisel Viagra’ gibi cazip isimlerle satılan ürünlerin kullanılmasının önemli risklere yol açabileceği gözardı edilmemelidir.

Gerçek ginseng cinsel sorunlarda ne derecede etkili?
Prof Erdem YEŞİLADA

Uzakdoğu tebabetinin en önemli bitkilerinden biri olan ginseng köklerinin insan sağlığında pek çok yararlarının bulunduğu binlerce yıldır bilinmektedir.

Bu bakımdan daha önceki bir yazımda bu bitkiyi ‘bitkiler aleminin kralı’ olarak tanımladığımı belki hatırlarsınız. Ginsengin piyasadaki belki de en popüler ve dikkati çeken pazarlanma amacı erkeklerde cinsel arzuyu ve gücü artırması yani ‘bitkisel afrodizyak’ özelliğidir. Hatta piyasadaki ginseng ürünlerinin büyük bir kısmının sadece bu amaçla pazarlandığı görülmektedir ki bu son derece yanlış bir durum. Çünkü gerçek ginseng ‘bitkiler aleminin kralı’ unvanına yakışır bir şekilde, özellikle 40 yaş üzerinde erkek ve kadınlarda vücudun direncini artırıcı ve vücudu onarıcı bir tonik olarak kabul edilmelidir.

Ginseng köklerinin cinsel sorunlar üzerindeki etki şeklini açıklamaya yönelik çalışmalarda etkisinin farklı mekanizmalara bağlı olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Erkeklerde sertleşme sorunu üzerindeki etkisi muhtemelen nitrik oksit mekanizması üzerinden gerçekleşmektedir. Yani kan damarlarını genişleterek daha fazla kan dolmasını sağladığı ve dolayısıyla sertleşme sorununu giderdiği deneysel olarak ortaya konulmuştur. Kore ve Amerikan Ginsenglerinin cinsel arzuyu ve gücü artırıcı etkisi ise hormon seviyeleri üzerindeki etkisine dayanmaktadır.

HORMONU ARTIYOR
Kore ve Amerikan Ginsengleri erkek fare ve sıçanlarda en az bir hafta süreyle kullanıldığında hormon seviyelerinde belirgin değişiklik gözlenmiş ve bu etkinin ginsenozit Rg1’e bağlı olarak ortaya çıktığı tespit edilmiş. Hormon seviyesi üzerinde yapılan çalışmalarda Panax ginseng’in uzun süreli uygulanması ile erkek sıçanlarda serum testosteron (erkeklik hormonu) seviyesini artırdığı görülmektedir. Buna karşılık, Amerikan ginsenginin akut uygulanmasıyla hormon seviyesi üzerinde (testosteron ve Luteinize edici hormon) etkisi bulunmadığı, ancak prolaktin hormon seviyesini belirgin bir şekilde azalttığı görülmüş. Bu durumu şu şekilde açıklayabiliriz; prolaktin hipofiz bezinden salgılanan ve kadınlarda başlıcı süt üretiminde sorumlu polipeptid yapısında bir hormon, hayvanlarda testosteronun sentezi için asgari miktarlarda prolaktin salgılanması gerekliyken, insanlarda yüksek prolaktin seviyeleri erkeklik hormonu olan testosteron sentezini baskılamaktadır. Dolayısıyla, Kore ginsengi erkeklik hormonu seviyesinin doğrudan artmasını sağlarken, Amerikan ginsengi bu hormonun seviyesini dolaylı olarak artırmaktadır. Yani Amerikan ve Kore ginsenglerinin farklı etki şekillerin sahip olduğu ileri sürülmektedir. Yapılan klinik çalışmalar da ginseng’in bu etkilerini doğrulamaktadır. 30 hasta üzerinde yürütülen bir çalışmada erkeklerde cinsel arzuyu artırdığı ve sertleşme sorunu üzerindeki etkisini doğrulanmıştır.

İstenen etkiyi sağlamak için yine, bitkisel ürünlerde sık sık karşılaştığımız aynı sorun karşımız çıkıyor; Gerçek ginseng’i bulmak. Gerçek ginseng ya da Kore ginsengi olarak adlandırılan kökler Panax ginseng bitkisinden elde edilmektedir. Bitkinin gerek yetiştirilmesinde uygulanan ihtimama bağlı yüksek maliyeti ve gerekse zengin fizyolojik etki çeşitliliği nedeniyle oldukça pahalı olmasına karşılık, piyasada yakın bitki türleri ve hatta ilgisiz bitkilerin köklerinin de ginseng olarak aynı amaçla ve çok daha ucuza pazarlandığı görülmektedir: Sibirya ginsengi, Brezilya ginsengi, Hint ginsengi gibi... Ancak yapılan deneysel çalışmalar sadece Kore ginsengi’nin etkili olduğunu, diğer ginseng tiplerinin etkisiz ya da daha zayıf etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Seylan çayının çok yararı var
Prof Erdem YEŞİLADA

Birkaç haftadır sürdürdüğüm yazılarımda cinsel sorunlara çare olduğu ileri sürülen ‘bitkisel afrodizyaklar’ın etkilerini bilimsel olarak değerlendirmeye çalıştık. Şüphesiz, küreselleşen dünyamızda dünyanın bir diğer ucunda bulunan bitkilerin de ülkemizde pazarlanabildiğini biliyoruz. Benim incelediklerim, bu amaçla etkili olduğu ileri sürülen ve pazarlanan çok sayıda ürün arasında ülkemizde daha çok tanınanlar.

Çok yeni yayınlanan bir çalışmanın sonuçları oldukça ilginç; bildiğimiz ‘kara çay’ın hiç cinsel sorunlar üzerinde etkili olabileceğini düşünmüş müydünüz? Sri Lanka ya da eski adıyla Seylan, bildiğiniz gibi çayıyla meşhur. Seylan adasındaki halk hekimleri tarafından, cinsel ilişkiden bir saat önce, yüksek yerlerde yetişen yapraklardan hazırlanan Seylan çayının ince toz (no.1) tipi ile hazırlanan çaydan 1-2 bardak içilmesi durumunda cinsel gücü artırdığı ve erken boşalmayı önlediği ileri sürülüyor.

Bu öneriyi araştırmak amacıyla yürütülen bir bilimsel çalışmada, iki gram çayın bir fincan (100 ml) kaynar su içerisinde beş dakika bekletilmesi suretiyle hazırlanan çay numunesi 1.5, 3 ve 9 fincan çaya eşdeğer miktarlarda erkek sıçanlara verilmiş. Bir hafta uygulama sonucunda düşük miktarda (1.5 fincan) çay verilen grupta erkeklik hormonu (testosteron) seviyesinin normal su verilen gruba göre dört misli arttığı görülmüş. Bu nedenle ileri yaşlarda görülen cinsel isteksizliğin giderilmesinde etkili olabileceği ve böbrek ya da karaciğer işlevleri üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi bulunmadığı ileri sürülüyor. Diğer taraftan aynı miktar çayın erken boşalma sorunu üzerinde etkili olduğu da tespit edilmiş ancak bunun ne şekilde ortaya çıktığı konusunda kesin bir değerlendirme yapılamamış.

Maya yerlilerinin afrodizyak bitkisi: Damiana
Prof Erdam YEŞİLADA

Damiana, bilimsel adıyla Turnera diffusa, Latin Amerika’nın tropik ve subtropik bölgelerinde yetişen ve Maya yerlileri tarafından yüzlerce yıldır afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) olarak kullanılan bir bitki. Eski kayıtlarda Meksika Kızılderililerinin bitkinin yapraklarından hazırlanan bir içeceği afrodizyak olarak kullandığı kayıtlıdır. Bu içecek ilk olarak 1874 yılında ABD’de yaşlılar ve güçsüzlük hissedenler için kuvvet iksiri olarak piyasaya sürülmüş. Damiana ürünleri İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar ABD ve Avrupa’da cinsel sorunların giderilmesi amacıyla pazarlanmış. Savaş sonrası bir süre popülaritesini kaybeden Damiana ürünleri günümüzde tekrar yaygın bir kullanıma erişmiş.

Ülkemizde yetişmemesine rağmen Damiana afrodizyak etkisi nedeniyle bizde de oldukça popüler. Ancak etkinliğini ortaya koyan ve etki şeklini açıklayan yeterli nitelikte bilimsel çalışma sayısı oldukça az. Deney hayvanları üzerinde yürütülen bir çalışmada cinsel yetersizliği bulunmayan erkek sıçanlarda çiftleşme içgüdüsü üzerinde herhangi bir katkı sağlamazken, cinsel yetersizliği bulunan sıçanlarda çiftleşme isteği ve izlenen diğer cinsel performanslarda belirgin artış sağladığı gözlenmiş. Çok yeni bir çalışmada ise deneysel koşullarda erkeklik hormonu (testosteron) miktarını artırabileceği (ilgilenenler için; aromataz enzimini baskılayarak testosteronu artırıyor) yönünde bazı bulgular elde edilmiş. Ancak bu son çalışmanın canlılar üzerinde yapılmamış olması nedeniyle daha tatmin edici bir yorum yapabilmek için canlı hayvan deneyleri planlanması gerekiyor. Diğer taraftan Damiana’nın uzun yıllar boyunca afrodizyak olarak pazarlanmasına rağmen, insanlar üzerindeki etkisini bilimsel olarak ortaya koyabilen programlı klinik çalışmalar da henüz bulunmuyor.

Çin gülü yaprakları
LATİNCE bilimsel adı Hibiscus rosa-chinensis olan Çin gülü esasında bahçelerimizde süs olarak yetiştirdiğimiz, güzel gösterişli çiçekleriyle dikkati çeken bir bitki. Bitkinin yapraklarından soğuk suyla hazırlanan özütün Batı Nijerya’da cinsel gücü artırıcı olarak kullanıldığı kayıtlı... Genç fareler üzerinde yürütülen bir çalışmada yapraklarda soğuk su, sıcak su ve alkolle hazırlanan özütler sekiz hafta boyunca hayvanlara verilmiş. Sonuçta her üç özütün de hayvanların vücut ağırlığını ve cinsel hormon bezlerinin ağırlığını artırdığı, alkollü özütün etkisinin daha fazla olduğu tespit edilmiş. Şüphesiz bu deney oldukça yetersiz, daha ayrıntılı deneysel ve klinik çalışmalar yapılması gerekiyor.

Bamya çiçeği erkeklerin cinsel hayatını kötü etkiliyor
Prof Erkan YEŞİLADA

Akdenizli olduğumuzdan mı, nedir, her şeyi renkli seviyoruz! Piyasadaki hazır poşet bitkisel çayları alıp ambalajına baktığımızda içerisinde ‘bamya çiçeği’ diye yanlış adlandırılan bir bitkinin bulunduğunu görüyoruz. Kuşburnu, böğürtlen, çilek, elma çayı ve diğer pek çoğundan hangisinin çayını yapsak, kırmızı rengi ve ekşimsi, buruk tadıyla bamya çiçeğinin baskınlığını hissediyoruz. Sizleri bilmem ama ben bu lezzetten pek hoşlanmıyorum. Dolayısıyla hazır bitkisel çay alırken içerisinde bamya çiçeği varsa satın almıyorum.

Aslında bildiğimiz bamya Latince ‘Hibiscus esculentus’ bitkisinin meyveleri ve bu bitkinin çiçekleri beyaz renkli. Halbuki çaylara ‘bamya çiçeği’ diye ilave edilen kırmızı renkli bu bitki ise tamamen başka bir türü; ‘Hibiscus sabdariffa’ meyvelerinin dışındaki kırmızı renkli çanak yaprak kalıntıları. Bu bitkinin esas vatanı Afrika (Sudan), ancak ekonomik değeri nedeniyle tropik iklimi olan yerlerde yetiştiriliyor; bilhassa Nijerya, Çin, Malezya ve Tayland’da...Bitkiye kırmızı rengini antosiyaninler veriyor, C vitamini bakımından da zengin, yani iyi bir antioksidan etkiye sahip. İslam kültüründe aktarlarda ‘karkadeh’ olarak adlandırılıyor. Yüksek tansiyon, kalpte çarpıntı (ekstrasistol) gibi durumlarda oldukça yararlı bir bitki. Ayrıca cinsel kuvveti artırıcı (afrodizyak) ve kuvvet verici olarak yaygın kullanıma sahip. Kalp çarpıntısı şikayeti olan bir dostum etkisinden çok memnun kaldığını belirtmişti. Ancak deney hayvanlarında yapılan bir çalışmanın sonuçları ileri sürülen afrodizyak etkinin tamamen aksini ortaya koyuyor.

ETKİSİ YETERİNCE BİLİNMİYOR
Yapılan bir bilimsel çalışmada, 12 hafta süreyle artan miktarlarda (1,15; 2,3; 4,6 g/kg) ‘karkadeh’ özütü genç sıçanların içme suyuna karıştırılarak verilmiş. Süre sonunda sıçanların vücut ağırlığında yüzde yirmi kadar azalma görülmüş. Esasında hayvanların su tüketim miktarında gözlenen azalma da vücut ağırlığında gözlenen azalma ile aynı oranda, yani sıçanların bu lezzetten pek hoşlanmadığı düşünülebilir. Diğer bir deyişle, vücut ağırlığındaki azalma bir kilo kaybından ziyade daha az su tüketilmesine bağlanabilir.

Çalışmanın asıl önemli sonucu, bu süre sonunda tüketilen miktara bağlı olarak genç erkek sıçanların yumurtalıklarında ortaya çıkan ağırlık kaybı. Yapılan incelemede özellikle yüksek derişimde uygulandığında sperm oluşumunun belirgin derecede azaldığı, dokularda yapısal bozunmalara/dejenerasyona yol açtığı görülmüş. Şüphesiz bu bulgular sıçanlar üzerine yürütülen bir çalışmanın sonucu, insanlarda ne derecede etkili olabilir henüz bilmiyoruz. Çalışmayı yürüten Nijeryalı araştırmacılar, Nijerya’da bu bitkiden hazırlanan içeceklerin sık olarak kullanılmasının toplumda erkeklerde giderek artan sperm azlığı sorununun nedeni olabileceğini vurguluyor.

Sonuç olarak, bitkisel çay üreticilerinin ‘bitkisel çay renkli olmalı’ düşüncesini değiştirmesi, her bitkisel çay karışımı içerisine ‘bamya çiçeği’ ilave etmekten vazgeçmesi yerinde olacaktır.

Kranberi idrar yolu iltihaplarının tedavisinde etkili
Prof. Erdem YESİLADA

Kranberi (Vaccinium macrocarpon) meyveleri ülkemizde yetişmiyor, ancak meyveleri ‘Amerikan üzümü’ adı altında ülkemizde bazı baharatçılarda satılıyor.
Ayrıca eczanelerde kapsül halinde de pazarlanıyor. Amerika ve Avrupa’da bilhassa bayanların idrar yolu enfeksiyonlarının gerek tedavisi ve gerekse önlenmesinde tercih edilen güvenilir bir bitkisel ürün. Gerek meyve suyu gerekse de kapsül halinde kullanılıyor. Daha önce de etki şekli hakkında bazı açıklayıcı bilgiler aktarmıştım, hatırlarsanız!

BAKTERİLERİ ÖLDÜRÜYOR
Meyvelerin kırmızı rengini veren proantosiyanidinler (kondanse tanenler) koli basilinin idrar kesesi çeperine yerleşmesini önlerken, diğer bileşeni olan meyve şekeri (fruktoz) ile birlikte bakterileri öldürücü etki göstermektedir. Kranberinin gerek deneysel ve gerekse klinik olarak ispatlanan bu etkisinin haricinde, ülsere neden olan helikobakter mikroorganizmasının (Helicobacter pylori) mide cidarına yapışmasını engellediği ve grip virüsünün gelişimini durdurduğu şeklindeki bazı bulgular henüz tam olarak doğrulan-mamış.

Hamile ve emziren annelerde ilaç kullanılması genellikle tavsiye edilmez. Peki bu dönemde idrar yolu sorunları ortaya çıkarsa ne yapmalı?

Kranberi meyvelerinin bence en dikkati çekici özelliklerinden biri hamileler ve emziren annelerde idrar yolu enfeksiyonlarının önlenmesi ve tedavisi amacıyla sıklıkla kullanılması. Bildiğiniz gibi hamilelik sırasında dölüte ve emzirme döneminde bebeğe zarar verebileceği için ilaçların büyük bir kısmının kullanımından kaçınılmaktadır. 2004 yılında yayınlanan ve Norveç’te 400 hamile kadın arasında yürütülen bir anket çalışmasında, hamilelik döneminde en çok kullanılan bitkisel ürünün ‘kranberi’ olduğu tespit edilmiş.

ABARTMAZSANIZ RİSK YOK
Şüphesiz, su dahil hiçbir seyin tamamen güvenilir olduğunu söyleyemeyiz. Diğer taraftan hamile ve emziren annelerdeki söz konusu etkilerin tespit edilmesine yönelik ayrıntılı klinik çalışma yapılabilmesi de etik olarak mümkün değil. 2008 yılında yayınlanan bir çalışmada, kranberi ile ilgili mevcut tüm bilimsel nitelikte etkinlik ve risk verilerinden yararlanılarak hamile ve emziren annelerdeki güvenilirliği incelenmiş. Sonuç olarak kullanılan kranberi (meyve suyu veya kapsülü) miktarını abartmamak koşuluyla herhangi bir riskin söz konusu olmayacağı ileri sürülüyor. Risk olarak tespit edebildiğim tek uyarı, günde 3-4 litreden fazla meyve suyu içilmesi halinde böbrek taşı oluşumuna yol açabileceği şeklinde. Zaten bu kadar çok miktar içilmesi mümkün değil!

Bitkisel desteklere dikkat!
En büyük eczane olan tabiatın bize sunduğu birer nimet olan bitkilerden hazırlanan bitkisel destekler günümüzde yaygın olarak kullanılan ürünler haline geldi.
Dr Hasan İNCEL

Bunların kullanımı aslında insanlık tarihi kadar eski olsa da aktarlarda satılan ve kimi zaman “kocakarı ilacı” diye anılan otlar, bitki parçaları, kökler, yapraklar, çiçekler, bunların muhtelif karışımları dertlerine çare arayanların şifa bulmak için aldıkları şeylerdi ama adları “bitkisel destek” veya “besin desteği” değildi.
Gün geçtikçe ruhsatlarla ve yönetmeliklerle kontrol edilen daha güvenli bitkisel ürünler piyasaya sunulsa da, bunların kullanımının tümüyle risksiz olduğunu söyleyemeyiz. Günümüzde popüler olan bitkisel desteklerin alınması acaba herkes için, ya da özellikle sizin için güvenli mi? Bunları basit birer beslenme desteği olarak görebilir miyiz? Çevremizdekilere tavsiye edebilir miyiz? Reçetesiz satılabildikleri için bu ürünlerin ilaç olmadığını söyleyebilir miyiz? Kuşkusuz bu sorulara evet cevabını vermek mümkün değil, zira bitkisel desteklerin sizin için uygun olup olmadığı onların içindeki maddeye, sizin mevcut sağlık durumunuza ve tıbbi öykünüze bağlı. Başka bir deyişle her bitkisel destek, her zaman, herkes için uygun olmayabilir.

Bitkisel destekler güvenli mi?
Bitkisel destekler de aynen eczanede reçete ile satılan ilaçlar gibi içinde vücut fonksiyonlarınızı etkileyebilen aktif madde veya maddeler bulunan ürünlerdir. Her ne kadar bu ürünlerin üzerindeki etiketlerde içindeki maddeler belirtilse de, ilaçlar gibi sıkı bir üretim ve kalite kontrol sürecinden geçmedikleri için bitkisel desteklerin aktivitesi, uygun dozajı ve kullanım şekilleri, endikasyonları ilaçlar kadar hassas ve kesin değildir. Seçim yaparken etiket ve prospektüsleri de genellikle yeterli olmaz. Bütün bunları göz önüne aldığımızda, bitkisel destekleri ve besin desteğini almadan ve kullanmadan önce kendinizi eğitmeniz ve doktorunuzla veya eczacınızla konuşmanız gerekir.

Bitkisel desteklerin üzerinde çoğunlukla aşağıdaki bilgiler bulunur ama nelere iyi geldiği veya neye yaradığı yazmaz
Bitkisel desteğin adı
İçindeki miktarı, örn. 60 kapsül
Ürünle ilgili açıklamalar: Burada yeterli bilgi pek olmaz
Aktif maddenin adı, birim miktarı, önerilen doz, alınma zamanı gibi bilgiler
Aktif madde dışında üründe bulunan yardımcı maddelerin isimleri
Son kullanma tarihi
Üreticinin ve distribütörün adı ve adresi

Üreticiler ayrıca üründeki maddenin bilinen adını, tıbbi adını, kök, sap veya yaprak gibi kullanılan bitki parçalarının türünü de kutuya yazabilirler. Bitkisel desteğin etiketinden yeterli bilgi alamama ihtimaliniz kuvvetlidir, doktor veya eczacınız size en doğru bilgiyi verecektir.


Bitkisel destekleri kimler kullanmamalı?
Aşağıdaki durumlarda bitkisel desteklerden kaçının:
Başka reçeteli ve reçetesiz ilaçlar kullanıyorsanız dikkatli olun. Örneğin bazı bitkisel destekler aspirin, kanı sulandıran ilaçlar veya tansiyon ilaçları ile tehlikeli etkileşimlere neden olabilir. Olası etkileşimler hakkında doktorunuzla konuşun.
Hamile veya emziren kadınlar. Sizin için güvenli olan ilaçlar anne karnındaki veya emzirilen çocuk için zararlı olabilir, doktorunuza danışın.
Ameliyat geçirecekseniz birçok bitkisel destek ameliyatın başarısını etkileyebilir. Ameliyattan bir süre önce bunları kesmeniz gerekir. Bazıları anestezinin etkinliğini azaltabilir yada ameliyat sırasında kanama veya yüksek tansiyon gibi tehlikeli komplikasyonlara neden olabilir. Ameliyat olmanız gerektiğini öğrenir öğrenmez doktorunuza aldığınız bitkisel ilaçları da mutlaka söyleyin.

Bitkisel destekleri almadan önce mutlaka doktorunuzla konuşun, eczacınızdan bilgi alın. Doktorunuz size şunları söyleyebilir...


Aldığınız veya almayı düşündüğünüz bitkisel ürünlerin sizin için yan etkileri olabilir
Genel sağlık durumunuza göre, belirli bitkisel ürünler sizin için uygun olabilir veya olmayabilir
Bir bitkisel ürün halen almakta olduğunuz başka ilaçlarla etkileşebilir
Yaşam tarzınızı değiştirerek örneğin, bilinçli beslenme veya egzersiz programı uygulayarak bitkisel destekten almayı arzuladığınız sonuca ulaşabilirsiniz

Bitkisel desteklerle ilgili kontrollü bilimsel çalışmalar henüz oldukça az olduğundan doktorunuz çoğu bitkisel desteği tavsiye etmekte veya etmemekte ihtiyatlı davranabilir. Ne var ki, sağlık sorunlarına yaklaşımda bitkisel terapilerin rolünü daha iyi anlamaya çalışan doktorların sayısı da her geçen gün artmaktadır.

Deniz kestanesinin faydaları!
Dikenleri nedeniyle tatilcilerin "korkulu rüyası" olan deniz kestaneleri, koyların temizliğinin simgesi olarak gösterilirken, diğer yandan da ülkemizde yeterince tüketilmezken Uzak Doğu ve Avrupa ülkelerinde ise afrodizyak özelliği ile popüler ürün olarak sofralarda yer buluyor.

Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr Bedii Cicik, yaptığı açıklamada, insan nüfusundaki hızlı artış, endüstriyel gelişim ve modern tarım uygulamalarının özellikle su kirliliğinin tehlikeli boyutlara ulaşmasına neden olduğunu söyledi. Kirlilikteki artışın, doğal ekosistem dengesini bozukluğunu, ekzotik (göçmen) türlerin endemik (yerel) türler üzerinde baskı kurmasına ve biyolojik çeşitlilikte azalmaya neden olduğunu belirten Cicik, istenmeyen sonuçlara yol açmaması için bu durumun en kısa sürede önlenmesi gerektiğini ifade etti.

Deniz kestanelerinin, deniz ekosistemin omurgasız bileşenleri arasında yer aldığını, kıyıdan 5 bin metre derinliğe kadar olan kısımlarda dağılım gösterdiklerini anlatan Cicik, fosil incelemelerinde bu türün 450 milyon yıl öncesine kadar yaşadığının tespit edildiğini kaydetti. Bu canlıların kirliliğe karşı son derece duyarlı olduklarını vurulayan
Cicik, şunları söyledi: "Akdeniz’deki koylarda iki türüne yaygın rastlanan deniz kestaneleri, son yıllarda kirlilik tespiti çalışmalarında ’biyotest canlısı’ olarak kullanılıyor. Deniz kestanesi, ülkemizde yeteri kadar değerlendirilmediği gibi sahil şeritlerinde tatilciler tarafından istenmeyen canlı türü olarak görülüyor. Oysa ki denizanasının çokluğuortamdaki organik kirliliğin, deniz kestaneleri ise temizliğin göstergesidir."

Son zamanlarda yapılan araştırmalarda deniz kestanesi genomunun insan kromozomlarıyla büyük ölçüde örtüştüğünün saptandığına da dikkati çeken Cicik, "Bu durum, insanda bağışıklık sistemiyle ilgili sorunlarınaraştırılmasında önemli bir kaynak olarak değerlendirilebileceği anlamına gelmektedir. Deniz kestanelerinin bilinmeyen birçok özelliği ne kadar önemli canlılar olduklarının göstergesidir" dedi.
Ülkemizde yaygın olarak "Paracentrotus lividus" ve "Arbacia lixula" türlerinin görüldüğünü ve son yıllarda sayılarının arttığının tespit edildiğini ifade eden Cicik, Akdeniz’de ve ağırlıklı olarak da Mersin’in bakir koylarında bu yönde gelişmeler yaşandığını kaydetti.

BESİN KAYNAĞI
Cicik, Türkiye’de hem ekonomik hem de besin değeri açısından çok fazla bilinmeyen deniz kestanesinin Uzak Doğu ve Avrupa ülkelerinde afrodizyak özelliği ile popüler gıda maddesi olarak sofralarda yer bulduğunu ifade etti.

Deniz kestanesinin Japonya, Fransa, Yunanistan, İtalya, Şili ve Uzak Doğu ülkelerinde tüketiminin son derece yaygın olduğunu belirten Cicik, ülkemizde ise yüksek besin değeri yeterince anlaşılmadığı için bu yönde bir alışkanlık olmadığını ifade etti. Doğada işlevi olmayan hiçbir canlının bulunmadığını anlatan Cicik, şöyle
devam etti: "Ülkemizde değerlendirilmeyen su ürünleri kategorisinde yer alan türlerin ve deniz kestanelerinin biyolojik özelliklerinin iyi bilinmesi gerekli. Avlama-işleme ve yetiştirme teknikleri konularında araştırmaların yapılması, doğal kaynakların daha etkin kullanılmasına fayda sağlayacağı gibi karasularımızın biyolojik çeşitliliğinin kontrolü
ve korunmasına yönelik çalışmaların da önem kazanacağı düşünülmektedir."

Hurmanın faydaları
Ramazan sofralarının vazgeçilmezi hurmanın birçok faydası olduğunu biliyor musunuz?

Son yıllarda yapılan araştırmalar, hurmanın kalp damar hastalıklarından ve kanserden korunmada etkin rol oynadığını gösteriyor. Peki, hurmanın faydalarını biliyor musunuz?

Sema Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hayrettin Mutlu, hurmanın lif, mineral ve fenol açısından çok zengin olduğunu ayrıca sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyum, demir, fosfat gibi mineralleri de barındırdığını söyledi. Hurmanın birçok faydası bulunduğunu belirten Mutlu; düzenli olarak tüketildiğinde kansere ve kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu özellik taşıdığını sözlerine ekledi.

Hurma;
• Protein içerir.
• Protein, yağ ve karbonhidrat (üçünü bir arada ) içeren tek meyvedir.
• Vücudun yaşlanma belirtilerini azaltır.
• Saf hurma cildi besler, hamilelik ve güneş lekelerini yok eder.
• İçerdiği demir sayesinde, kansızlığa iyi gelir.
• B1, B2 vitaminlerinin bir arada bulunmasından dolayı karaciğeri kuvvetlendirir.
• Boğaz ağrısına, öksürüğe iyi gelir.
• Kansere ve kalp damar hastalıklarına karşı koruyucudur.
• İçerdiği bol fosfor ve kalsiyum ile kemik hastalıklarına karşı koruyucu özellik taşır.

Orucun hurma ile açılması halinde, oruçtan dolayı insanın üzerinde oluşan halsizliği de içerdiği şeker oranı sayesinde hemen gidermektedir.

Sadece Ramazan’da yemeyin, her zaman tüketin!
Hayrettin Mutlu Ramazan sofralarının meyvesi olarak bilinene hurma, hâlbuki her zaman tüketilmesi gereken bir yiyecek. Şeker oranı yüksek olmasına rağmen kilo aldırmayan bir yapıya sahip. Özellikle suda çözünebilir lif içeriği yüksek olması, hurmanın sindirim sistemi rahatsızlıklarını (kabızlık, gaz vb) önlemeye ve gidermeye yardımcı olduğunu ve günlük hayatın getirdiği stres ve yoğun temponun verdiği yorgunluktan kurtulmak için her gün hurma yemenizde fayda var dedi.

Limonun faydaları
Yazın en kavurucu günlerindeyiz... Belki tek düşündüğümüz biraz serinlemek de olsa, daha önemlisi olan cilt korumasına olabildiğince çok dikkat etmeliyiz.


Evet limonun tadı güzeldir, hem serinletici etkisi vardır, hem de C vitamini deposudur. Salatanıza katabilir, limonata içebilir veya limonu tek başına yiyebilirsiniz. Kabuklarını kullanmak ise size bambaşka faydalar sağlayabilir. Son yıllarda yapılan bir araştırma ile limon kabuklarında bulunan d-limonene isimli maddenin çok güçlü bir cilt dostu olduğu belirlendi. D-limonene, narenciye yağında bulunan ve tümör gelişimini engelleyerek cilt kanseri riskini önemli ölçüde düşüren bir bileşken.

Limon kabuklarıyla cilt bakımı
11.00-16.00 saatleri arasında güneş ışınlarından kaçınılması gerektiği biliniyor. Limon ve diğer turunçgillerden maksimum faydayı sağlamak için size küçük bir sır verelim. Ya gölgede tüketmeye çalışın, ya da yerken hızlı davranın. Güneş ışınları etkisiyle elinizde tuttuğunuz parça limonun içerisindeki C vitamini yaklaşık 30 saniye gibi kısa bir sürede okside olur. Limon kabuklarını çayınıza katarak hem lezzet hem de güçlü bir cilt bakımına kavuşabilirsiniz. Makarnanıza yaptığınız sosa biraz limon kabuğu rendesi eklemek başka bir alternatif olabilir. Bununla beraber rendelediğiniz kabukları salatanıza, yaptığınız keklere ve kurabiyelere katabilirsiniz. Tabii son saydıklarımızın tüketim adedini abartmamak kaydıyla!

Karaciğere faydalı

En lezzetli reçellerin bulunabildiği ülkemizde ise kahvaltınıza bile cilt bakımı ile başlayabilirsiniz. Her türlü narenciye parçaları ile yapılmış reçeller de çok yararlıdır. Tabii gün içerisinde tükettiğiniz şeker miktarını dengeli tutmak kaydıyla. Son olarak cildimize yaptığı maksimum faydaları dışında limon kabukları, özellikle alkol alanlar için olmazsa olmazlardandır. Karaciğer ve safra kesesine yararlıdır, mide asiditesini giderir, ve balgam söktürücü etkisi vardır.

Akdeniz mutfağı hayat kurtarıyor!
Sağlıklı kalmak için ne yiyip ne içmemiz gerektiği konusunda yazılan çizilen çok. Tek tek besinlerin erdemleri, mucizevi etkilerini neredeyse her gün konuşuyoruz. Bu konuda binlerce gözlem ve araştırma var.

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu


Bu bilgiler bizi ancak bir yere kadar götürüyor. Çünkü tek tek veya birkaç besinle beslenmiyoruz. Birçok besin grubunun oluşturduğu zengin bir mutfağımız var.Son yıllarda beslenme uzmanları dikkatlerini tek tek besinler yerine beslenme tarzlarına çevirdiler. Besin grupları arasındaki etkileşimi ve katlayıcı etkileri de hesaba katmaları gereğini hissettiler.Ülkeler ve bölgeler arasındaki beslenme farklılıklarının sağlığımız için önemli olabileceği fikri yeni değil. 1950’lerin ikinci yarısında başlayan, çeşitli ülkelerdeki kalp hastalıkları ve ölüm oranlarını araştıran 7 ülke çalışmasında Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde bir farklılık olduğu gözlendi. Yüksek tansiyon, kolesterol düzeyi, sigara gibi risk faktörlerinde büyük farklılıklar olmasa da kalp krizi ve kalpten ölümlerin Yunanistan ve İtalya’da, Finlandiya ve ABD’ye göre çok daha düşük oranda olduğu görüldü. Bu değişkenliğin altında yatan nedenin Akdeniz mutfağı olabileceği ileri sürüldü. OECD’nin desteği ile yapılan 20 yıllık bir çalışmada çoğunluğu hayvanlardan (et ve sütten) kaynaklanan doymuş yağların daha çok tüketildiği ülkelerde kalp hastalıklarından ölümlerin artığı gösterildi.

Delile dayalı tıp ne diyor?

Birçok beslenme tarzını tavsiye edenler olduğu gibi Akdeniz mutfağının da hararetli savunucuları var. Konu sağlık olduğu zaman şunu yiyin uzun yaşarsınız demek kolay, lakin, delil göstermek gerek. Çağdaş tıp, eşittir delile dayalı tıp. Eskilerin deyimiyle “tıbb-i müdellel”.
Bu hafta ünlü İngiliz tıp dergisi British Medical Journal’da çok güzel bir bilimsel makale yayınlandı. Araştırmacılar 1966’dan bu yana, yani 40 yılı aşkın süredir dünya tıp literatüründe Akdeniz diyetiyle ilgili yayınlanmış bilimsel çalışmaları bulup çıkarmışlar. Metodolojisi sağlam olanlardan, her yönüyle en titiz yapılmış olanları seçmişler. Bu 12 araştırmaya katılan toplam bir buçuk milyondan fazla insanın verilerini bir araya getirmişler. Daha önce kalp damar hastalığı olmayan bu insanların çoğu en az 10 yıl süreyle izlenmiş. Yalnız kalp damar hastalıkları değil, kanser, Parkinson ve Alzheimer hastalıklarıyla da beslenmenin ilişkisini incelemişler.Akdeniz diyetine ne kadar bağlı kalındığını saptamak için kullandıkları yöntem ilginç. Eğer bir kişi yaşadığı ülkedeki ortalama tüketimden daha fazla sebze tüketiyorsa bir puan verilmiş. Meyva, baklagiller, kepekli tahıl, balık, yemeklerle içilen makul miktardaki kırmızı şarap için de benzer şekilde birer puan vermişler. Bu besinleri ülke ortalamasından daha az yiyenlere ise 0 verilmiş. Bunun tersine kırmızı et,sucuk, salam ve benzerlerini ve sütlü mamulleri ortalamadan fazla yiyenlere 0, az yiyenlere ise 1 vermişler.Akdeniz tarzı beslenmeden 2 fazla puan alanların ne sebeple olursa olsun ölüm oranları daha düşük. Kalp hastalığından ve kanserden ölümlere bakınca da aynı sonuç geçerli. Parkinson ve Alzheimer hastalıklarına yakalanma riski de daha az. İşin ilginci, notlar yükseldikçe Akdeniz mutfağının koruyucu etkisi giderek artıyor.Birbuçuk milyondan fazla sayıda insan üzerinde yapılan bu araştırma beslenmenin sağlığımız için ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Sağlıklı beslenme, kısa süre için yapılacak perhiz değil bir yaşam tarzı olarak benimsenendir. Sadece tek bir besinin çok tüketilmesi veya vitamin ve antioksidan hapların kullanılmasının böylesine yararlı sonuçları olduğunu hiçbir çalışma göstermiş değil. Kısacası sihirli bir çözüm yok.

Kalp hastası olanlar nasıl beslenmeli?

Akdeniz tarzı beslenmenin yalnız sağlıklı insanlarda değil kalp krizi geçirmiş olanlarda da çok yararlı olduğunu gösterir kanıtlar az değil. Fransa’nın Lyon şehrinden yönetilen bir araştırmada kalp krizi geçirmiş 600 hastanın yarısı kura ile (randomizasyon yöntemi) beslenme uzmanı tarafından Akdeniz tarzı beslenme için eğitilip izlendi, diğer yarısı ise kontrol grubu olarak takip edildi. Kullanılan yöntem sayesinde, yiyip içtikleri dışındaki tüm özellikleri birbirinden farksız olan hastaların kaçının öldüğü, hangilerinin kalp krizi, inme ve kalp yetmezliği gibi çok ağır problemlerle karşılaştığı kaydedildi. Yediklerine çok dikkat etmeyenlerde, Akdeniz mutfağıyla beslenenlere göre ölümün veya saydığım ağır hastalıklardan en az birinin 3 kat daha fazla olduğu görüldü. İlaçlarla bile elde edilemeyecek kadar büyük olan bu yararlı etki araştırmayı planlayan bilim insanlarında sevinçli bir şaşkınlık yarattı.

Akdeniz tarzı beslenme nedir?

Herkesin üzerinde yüzde yüz anlaştığı bir tarif yok. Ne de olsa Akdeniz’e kıyısı olan 20 den fazla ülke var. Bu ülkelerin arasında ve ülkelerin bölgeleri arasında tarım, hayvancılık, yemek gelenekleri, adetler, ekonomi ve daha birçok yönden farklılıklar var. Bütün bunlara rağmen Akdeniz tarzı beslenme denince herkesin anladığı bazı ortak şeyler var: Meyve, sebze, baklagiller, kepekli tahıllar, kuruyemişten zengin, zeytinyağının temel yağ olarak kullanıldığı, balığın kırmızı ete tercih edildiği, süt ürünlerinin nispeten az tüketildiği, yemeğe bir kadeh şarabın eşlik ettiği bir mutfak. Kalp damar sağlığınızı korumak, bozulduysa düzeltmek istiyorsanız, işte size ilaçlardan daha etkin, yan etkileri olmayan hem de keyifli bir yöntem.Mutfakta çok yağ kullanılıyorsanız dikkat OECD’nin 1975 yılında yayınlanan 20 yıllık beslenme çalışmasına göre adam başına düşen yağ tüketimi arttıkça kalbe bağlı ölümler artıyor. Günde 60 gram yağ tüketen Japon’un ölüm riski 175 gram tüketen ABD’linin beşte biri kadar. Fransızlar çok yağ yeseler de sanki şerbetliler: Fransız paradoksu. Akdeniz mutfağının faydalarıAkdeniz diyetine göre yiyip içenlerde herhangi bir nedenle veya kalpten ölüm oranı yüzde 9 daha az. Başka bir deyişle her 10 kişiden biri sağlıklı beslendikleri için ölümden kurtuluyor. Kanser ölümleri de, ağır beyin hastalıkları da daha az görülüyor.Akdeniz diyeti hayat kurtarıyorYılları gösteren rakamlardan yukarı çekilecek dik çizginin pembe eğriyi kestiği nokta kalp krizi geçirip kötü beslenmelerine devam edenlerden o yıl kaçının hayatta ve sağlıklı kaldığını gösteriyor, yeşil eğriyi kestiği nokta ise Akdeniz diyeti uygulayanlardaki durumu.

Beyaz etle gelen sağlık
Hafta başında en önemli protein kaynağı olan etler hakkında bilgi vermeye hindi eti ve kırmızı et ile başlamıştım. Bugün ise tavuk ve balık ile devam ediyoruz

Hayvansal protein kaynağı olarak süt ve ürünleri ile birlikte etler beslenmede önemli yer tutar. Vücut kısa süreli protein yetersizliklerini giderebilse de, eğer uzun süre yeterli proteini almazsa, yıkılan hücreler yenilenemez. Vücut proteinlerinin oluşumu için kaynak, yiyeceklerin içinde bulunan proteinlerdir. Genelde tüm hayvansal besinler ve bazı bitkisel besinler protein içerir. Ancak her besinin içerdiği protein miktarı farklıdır. Ayrıca proteinlerin vücutta kullanılabilme oranı da değişiklik gösterir. Hayvan etlerinden sağlanan proteinlerin sindirilebilirlik oranları yüzde 90 -100, tahıllardan gelen proteinin sindirilebilirliği ise yüzde 79-90 civarındadır.

Aşırı protein alımı zararlı
Bitkisel proteinlerde bazı elzem aminoasitler de tam değildir. Bu sebeple, özellikle büyüme için bitkisel proteinler tek başına gereksinimi karşılamaz. Bu besinler mutlaka hayvansal protein ile birlikte tüketilmelidir.
Hayvansal proteinler vücutta çok daha iyi kullanılır ve insan vücudunda bulunmayan elzem aminoasitler açısından da daha yeterlidir. Bu sebeple de “iyi kalite protein” olarak adlandırılırlar.
Ancak unutulmamalıdır ki, aşırı protein alımı da sakıncalıdır. Gereksinimden iki kat fazla protein alınırsa, idrarla vücuttan kalsiyum atımı artar, karaciğer ve böbreklerin yükü harabiyete sebep olur.

TAVUK ETİ
Tavuk eti yağsız, proteince zengin ve liflerinin kısa oluşu nedeniyle çiğnenmesi ve hazmı kolay bir gıdadır. Ekonomik oluşu sayesinde de bol miktarda tüketilebilecek önemli bir protein kaynağıdır. Tavuğun parçalarının her biri farklı özelliktedir, aile içinde farklı tercihlere böylelikle çok rahat çözüm olur. Örneğin protein daha çok göğüs etinde, yağ ise boyunda yoğunlaşmıştır. Göğüs eti en düşük yağ (yüzde 9) ve en az kolesterol (67 mg/100 gr) içeriğine sahip olan parçadır.
Protein ve yağ içerikleri açısından önemli avantaja sahip olan tavuk eti özellikle demir, fosfor ve B grubu vitaminlerinin de iyi kaynağıdır. Tavuktaki but eti, göğüs etine göre daha fazla B2 vitamini (riboflavin) ve B1 vitamini (tiamin), daha az da niasin vitamini içerir. Tavuk but etinde, göğüs etine kıyasla demir, çinko ve sodyum içerikleri de daha fazladır.

Pişirme yöntemi çok önemlidir
Pişirme sırasında, pişirme yöntemi ve koşullarına bağlı olarak bazı vitaminlerde kayıp olabilir. Vitamin B6 ve pantotenik asit pişirme suyuna geçerek azalabilir bu sebeple tavuk suyunu dökmeyin, mutlaka değerlendirin.
Tavuk etini ızgarada kömürleştirmeyin, alevle temasını engelleyin, çünkü kanserojen maddeler oluşabilir.
Pişmiş tavuk etinin besleyici değeri yeniden ısıtılması ile az da olsa bir miktar azalma gösterir. Tekrar tekrar ısıtmaktan kaçının, mümkün olduğunca pişirir pişirmez tüketmeye özen gösterin.

Tavuk etini birçok çorbaya katmanız hem lezzet açısından hem de besin değeri açısından sofranıza zenginlik katacaktır.
Haşladığınız veya ızgara yaptığınız tavukları salatalarınızın üzerine koyarak yeni ve değişik lezzetler oluşturabilirsiniz.
Nohut veya kuru fasulye yemeği pişirirken tavuk ilave ederseniz protein kalitesi ve dengesi çok iyi olur.
Ispanaklı börek yaparken tavuk ilave ederseniz, besin alımınızı güçlendirebilirsiniz veya tavuk ile bezelyeyi, karıştırarak börek içi hazırlayabilirsiniz.
Çocuklarınızın en sevdiği yemeklerden olan makarnaya ilave edeceğiniz tavuk, besin öğesinden zengin bir öğün oluşturabilmenizde size kolaylık sağlar.

BALIK VE OMEGA 3 YAĞ ASİDİ
Son yıllarda özellikle kirli deniz ve göllerden tutulan balıklarda sağlığa zararlı bazı kimyasalların bulunması, birçok kişiyi balık yemekten vazgeçirebiliyor. Oysa en az haftada iki kez balık tüketilmesi gerek. Çünkü balıktan alınacak Omega-3 yağ asidinin çok yararlı etkileri var.

Omega 3 nedir?
Omega 3 vücut tarafından yapılamayan ve dışarıdan yiyeceklerle alınması gereken doymamış yağ asitlerindendir.
En iyi Omega 3 kaynağı balıktır. Omega 3 yağ asitlerinin yararlarından her yaş grubundaki bireyler yararlanmalıdır.

Yapılan çalışmalar, Omega 3 yağ asitlerinin LDL kolesterol denilen kötü huylu kolesterolü düşürdüğü, iyi huylu kolesterolü yani HDL kolesterolü artırdığını belirtmektedir. Bu durumda kalp damar sağlığını koruyucu etki gösterir. Bunun yanı sıra, trigliserid seviyesini düşürür, aterosklerotik plak oluşumunu engeller. Damar sağlığını koruyucu etki gösterir.

Çocuklarda zekâyı geliştirir
Zekâ gelişiminde balığın özellikle çocuklarda zekâyı geliştirici özelliği vurgulanmaktadır. Bu beyindeki yağın ana bileşiminin Omega-3 yağ asitleri içeren DHA (Docosa Haxaenoic Acid) olmasındandır.

Deniz ürünleri beyin için çok yararlı besinlerdir.
Omega 3 yağ asidinin öğrenme kabiliyetini artırıcı etkisi vardır.
Hamilelik sırasında, bebek Omega 3 yağ asitlerini anneden alır. Bu nedenle, hamilelik sürecindeki annenin balık tüketmesi gereklidir.
Çocukların sürekli ve iyi bir Omega 3 yağ asidi kaynağına ihtiyaçları vardır. Omega 3 yağ asidi alımı ile konsantrasyon-larını korumalarını sağlamak mümkün olabilmektedir. Bu, yetişkinler için de geçerlidir.
Balık eti, iyi kolesterolün kötü kolesterole oranını artırarak kardiyovasküler sistem için çok faydalı olur.

ÖZETLE HAFTADA
2 gün balık, 2 gün kırmızı et, 2 gün tavuk eti,
1 gün kurubaklagil tüketerek dengeli
protein almış olursunuz.

Vitamin deposu besinler
Sağlıklı gelişimin vazgeçilmez bir parçası olan vitaminleri çeşitli besinlerden alabiliriz. Vitaminlerden yararlanabilmek için öğünlerde besin çeşitliliğini sağlamak önemlidir

A Vİtamİnİ: Büyüme ve gelişme, göz sağlığı için önemlidir. En çok yeşil, kırmızı, turuncu yapraklı sebzelerde, süt ve süt ürünlerinde, yumurtada bulunur.

B grubu Vitaminlerii Çok kalabalık bir ailedir. Enerji üretimi, iştah, sinir sistemi ve metabolizma fonksiyonlarının düzgün çalışmasını sağlar. Tahıllar et, süt ve süt ürünleri B grubu vitaminlerden zengindir.
C Vitamini: Hücre hasarının önlenmesi, bağışıklık sistemi, yaraların iyileşmesi için her gün mutlaka besinlerle alınmalıdır. Sebze ve meyveler, özellikle çilek, tatlı kırmızı biber ve turunçgiller C vitamininin iyi kaynaklarıdır.
D Vitamini: Kemik ve diş sağılığı için gereklidir. En önemli kaynağı güneştir, yağlı balıklarda da bir miktar bulunur.
E Vitamini: Hücre yenilenmesi, üreme hücrelerinin oluşumu,sinir sistemi sağlığının korunmasına yardımcı olan antioksidan özelliğe sahip bir vitamindir. Bitkisel yağlar ve yağlı tohumlar E vitamininin iyi kaynaklarıdır.
K Vitamini: Kanın normal pıhtılaşmasını sağlar. Brokoli ve diğer yeşil yapraklı sebzeler K vitamininden zengindir.

Bazı mineral kaynakları
Kalsiyum: Sağlıklı kemik ve diş gelişimi için çok önemli bir mineraldir. D vitamini fosfor, magnezyum gibi vitamin ve minerallerle birlikte çalışır. Süt ürünleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, konserve balık, kuru baklagiller iyi kaynaklardır.

Demİr: Kan hücrelerinin oluşumu için gereklidir. Et ve sakatat, ton balığı, somon, kurutulmuş tahıllar, baklagiller, tam taneli tahıllar, yumurta kuru meyve önemli kaynaklardır.

İyot: Tiroit bezi fonksiyonlarının çalışması için yeteri kadar iyot alınması çok önemlidir. Deniz mahsulleri ve iyotlu tuz bu ihtiyacı giderir. Sadece 1/4 çay kaşığı kadar iyotlu tuz, günlük iyot ihtiyacınızı karşılamak için yeterlidir.

Bu besinler kırışıklıkları azaltıyor!
Kandaki şeker miktarı yükseldikçe, yaşlanma hızı da artar. Şeker, beyaz un, makarna, patates gibi kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olan basit karbonhidratlar yaşlanma sürecini hızlandırıyor.

Sağlıklı bir cilt için vücudun iyi kaliteli proteinlere ve doğru yağlara ihtiyacı vardır

Vücudumuzun her bir hücresini yeterli derecede besleyebilmek için günlük alınması gereken elli kadar besin öğesi bulunmaktadır. Özellikle A, C ve E gibi antioksidan vitaminleri ile folik asit yönünden zengin, yağ ve tuz açısından dengeli bir diyetin yaşlanma sürecini geriye aldığı bilinmektedir.
Beslenme ve kırışıklık oluşumu arasında inanılmaz bir bağlantı olduğunu savunan Harvardlı profesör ve eczacı Nicholas Perricone’ye göre şeker, beyaz un, makarna, patates gibi kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olan basit karbonhidratlar yaşlanma sürecini de hızlandırmaktadır.

Deri elastikiyetini kaybeder
Özellikle şeker ve şekere dönüşümü daha kolay olan besinler cilt yaşlanmasını sağlayan en büyük düşmanlardır. Kandaki şeker miktarı yükseldikçe, yaşlanma hızı da artar. Yapılan araştırmalara göre, diyabetli kişiler, kan şekeri normal düzeyde olanlardan çok daha erken ve çabuk yaşlanıyorlar. Şeker, vücuttaki insülin miktarını artırmakta bu da yağların depolanmasını hızlandırmaktadır. Uzun yıllar karbonhidratlı ve şekerli besinleri tüketen kişilerde kolajen denilen ve derinin elastikiyetini ve de gerginliğini sağlayan maddeler olumsuz yönde etkilenir. Deri elastikiyetini kaybeder, şeker moleküllerinin kolajene bağlandığı bölgelerde kırışıklar meydana gelir. Kan şekeri yükselince, vücutta serbest radikallerin sayısı artar. Serbest radikaller vücut hücrelerinde ve dokularda hasara neden olurlar. Aynı zamanda yaşla birlikte de vücudumuzdaki serbest radikal miktarında artış yaşanır.

Beslenmenin yaşlanmaya karşı en güçlü silah olduğunu unutmayıp, bize sunulan birbirinden besleyici ve lezzetli besinlerden hiç vakit kaybet-meden tüketmeye başlamalıyız...

Cildinize besinlerle gençlik aşılamak istiyorsanız aşağıdaki tavsiyeler bir göz atın!
* Vücudun iyi kaliteli proteinlere ve doğru yağlara ihtiyacı vardır. Yüksek kaliteli protein tüketmemek, hücrelerin bozulmasına ve vücudun onarma işleminde yetersiz kalmasına yol açtığı için bu nedenle özellikle yüksek kaliteli protein içeren balık/ tavuk/hindi tüketilmelidir. (yağsız kırmızı et yer almıyor önerilerde!)

* Doymuş yağlardan uzak durulmalı (margarin, tereyağı) ve doymamış yağlar (zeytinyağı, kanola, soya, mısırözü) tercih edilmelidir.

* Genç görünmek için yüksek glisemik yüklü karbonhidrat olan sofra şekeri, bal, pekmez, çikolata, mısır, makarna, pilav ve ekmek gibi yiyeceklerden uzak durulmalı onun yerine kan şekerini yavaş yükseltip insülini az uyaran kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.

* Yeşil ve turuncu renkli sebzeler vücudun A vitamini seviyesini yükseltmekte, böylece cilt hücreleri güçlenip, ten daha canlı ve parlak olmaktadır.

* Somon, beyaz etli balık, kabuklu deniz ürünleri, tavuk, hindi, ıspanak, kuşkonmaz, lahana, sarımsak, brokoli, karnabahar, rezene, yulaf, tüm baklagiller, arpa, esmer buğday, zeytinyağı, yumurta, az yağlı süt, ceviz, fındık, badem, fıstık gibi sert kabuklular ile kiraz, yeşil elma, kavun, vişne, greyfurt, armut, erik, şeftali, avokado ve portakal gibi meyvelerin kırışık önleyici olduğunu belirtilmektedir.

* Soya fasulyesi ve yer elması da içerdiği bitkisel östrojen sayesinde cilde parlaklık vermekte ve cildin gerginliğini sağlamaktadır.

* Omega-3, bir diğer ismiyle ‘alfa linolenik asit’ için yağlı balıklar (somon, ton, uskumru), ceviz, badem, soya filizi, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, keten tohumu ve yeşil yapraklı sebzeler tercih edilmelidir.

* Besinlerin hücrelere taşınmasını, atıkların da hücrelerden dışarıya çıkışını sağladığı için her gün mutlaka 8-12 bardak su içmelidir.

* Serbest radikallere karşı önemli hücre koruyucu maddeler içerdiği için Yeşil çay tüketimi arttırılmalıdır.

* Yeterli uykuyu almak için 7-8 saat uyunmalıdır.

* Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.

Kilo vermenin 9 yolu
Hiç kendinizi "Bunu yememem gerektiğini biliyorum, fakat dikkat etmiyorum", "Bugün çok kötü bir gün geçirdim, bunu yemeyi haketmedim" ya da "Bir şeyler yedim, yapmamalıydım

Günün geri kalanı için belki diyetimi devam ettirebilirim" şeklinde düşünürken buldunuz mu?

Birçok insan için diyet çok zordur, çünkü nasıl diyet yapacaklarını ve düzenli olarak nasıl kilo vereceklerini bilmiyorlar. Bilişsel davranış prensipleri (CBT) tedavisi uygulayarak etkili bir diyet seçebilir ve diyeti nasıl sürekli takip edeceğinizi, stres, açlık ve negatif duygularla nasıl başa çıkacağınızı öğrenebilirsiniz. Bunların hepsini düşüncenizi değiştirerek yapabilirsiniz.

CBT tedavisi insanlara problemlerin nasıl çözüleceğini öğretmek için çalışıyor. Öncelikle, yavaş ve oturarak yeme, her ısırıktan zevk alma, atıştırmalarınızı düzenli sayılarda tutma gibi ihtiyacınız olan davranışları öğrenmeniz gerekiyor. Sonra düşüncenizi değiştirmelisiniz ve bunu davranışlarınıza yansıtmalısınız.

Dr. Judith Beck'in yazdığı kitapta kilo vermenize yardımcı olacak bazı öğütler yer alıyor:

1. Sabotaj düşüncelerine karşılık verin: Bunun hakkında bilinçli olmayabilirsiniz, her zaman yemeden önce durup düşünün. Örneğin, dolapta açılmış bir kurabiye paketi görürseniz, otomatik olarak bir tane almayın. Önce düşünün "Gerçekten bunu yemeyi istiyor muyum, bir tane alsam sorun olur mu ?" diye düşünün. Eğer bu düşünceyi cevaplayamıyorsanız kurabiye yiyin. Eğer "Bunu gerçekten yemek istiyorum, fakat yapmamalıyım. Çünkü bu benim diyetimde yok, buna sadık kalmalıyım" derseniz yememelisin. Eğer tetikleyicileri (birinin 1 dilim kek teklif etmesi gibi) tespit etmeyi öğrenebilirsen sabotaj düşüncelerine maruz kalmayı en alt düzeye indirirsin.

2. Aç olma ve olmama arasındaki ayrımı ayırt edin: Zayıf insanlar gerçekten aç olduklarını daha kolay ayırt ederler, çünkü mideleri boştur ve boş olmadığı zaman bir şeyler yemeyi arzular. Zayıf bir insan gibi düşünmek için, açlık ve yeme isteği arasındaki farkı anlatmayı öğrenmek zorundasın. Açlık toleransınızı deneyin. Fiziksel açlık duygusunu hissedene kadar birkaç saat yemeden durun. Eğer duygu midenizdeyse muhtemelen açsınız; eğer değilse sadece yeme isteğiniz vardır.

3. Haksızlığa odaklanmayın: Birçok zayıf insan yemesini belli bir dereceye kadar sınırlandırır. Çok fazla çaba harcamadan sınırlarını kabul ederler. Diyet yapanlar ise diğerleri istediğini yerken nasıl adil olunacağı konusuna odaklanır ve kendilerini mahrum hisseder. Kendinizi başarılı şekilde diyetini uygulayanlarla karşılaştırmaya başlayın, çünkü onlar kesinlikle sınırlı bir şekilde yiyorlar. Haksızlık ve mahrumiyet duygusu hakkında kendinize şunu hatırlatın: "Ya bu yiyecekten şimdi mahrum kalacağım ya da zayıf olmaktan mahrum kalacağım. Bu nedenle hangisini istediğime ben karar vermeliyim".

4. Düşüncelerinizi yazın: Hemen herkesin az da olsa kilo verme deneyimi olmuştur, fakat birçok insan kilodan uzak durma deneyimi yaşamamıştır. Davranışınızda kısa süreli değişiklikler yapabilirsiniz, ancak düşüncenizi değiştirmedikçe muhtemelen bu davranış değişikliğine tahammül edemezsiniz. Düşüncelerinizi değiştirmenin bir yolu tekrar tekrar yeni fikirlerinizi uygulayın ve kart fihristinde sabotaj düşüncelerinize vereceğiniz cevapları yazın.

5. Direniş kaslarını geliştirin: En yaygın sabotaj düşüncelerinden biri, "Eğer bunu yersem sorun olmaz" düşüncesidir. Bu sadece kaloriler hakkında değil. Planlamadığın zaman her seferinde yeme isteğine teslim olursun. Bir sonraki sefer daha çok teslim olursun. Bunun tersine, direndiğin her seferde de direncin artar ve yeme isteğine karşı daha çok direnirsin. Eğer kilo vermek ve bunu sürekli korumak istiyorsan, direnç kaslarını güçlendirecek ve teslimiyet kasını zayıflatacak her fırsata ihtiyacın olacak.

6. Gerginliğinizi azaltın: İç sesimiz bize "Bunu istiyorum... Gerçekten bunu yapmamalıyım... Bu benim diyetimde yok..." gibi şeyler söyler. İç sesimiz nerede susarsa, yemeye ya da yememeye karar vermişizdir. Bu iç ses bizi gerginleştirir ve bir kere "Ben bunu yiyeceğim" kararı verirsen gerginlik hafifler. Fakat, ağzına koymadan önce ferahlama duygusuna dikkat et. Yeme kararın gerginliğini azaltacağı gibi, yememe kararın da bunu yapar. Kendini oyalayarak yeme isteğini uzaklaştırabilirsin. Farklı insanların farklı tekniklere ihtiyaçları vardır, bu nedenle birkaçını dene ve hangisinin senin için olduğunu gör. Örneğin, dişlerini fırçalamak, tırnaklarını parlatmak, arkadaşını aramak, yürüyüşe çıkmak ya da internette sörf yapmak işe yarayabilir.

7. Oturarak yemek yiyin: Kilo vermeye çalıştığın zaman yediklerini sınırlandırman gerekiyor. Maksimum fayda sağlamak için yemenin zevkine odaklanman gerekiyor. Ayaktayken dikkatin genelde bölünüyorsa yemekten maksimum zevk alamazsın. Ayakta atıştırmak nedense yemekten sayılmıyor. Ayaktayken yemeğe niyetlenirsen kendini durdur, oturarak her lokmanın tadına var.

8. Planlamanın önemi: İnsanlar için zor şeylerden biri ne zaman istersen yemek gibi spontan yemek fikrinden vazgeçmektir. Fakat "Bu geçmişte işe yarıyor muydu?" Ve insanlar bunu düşününce anlarlar. İstedikleri her zaman yemek yerine programa göre yemek yeme becerisini öğrenmek zorundadırlar. Yarın yiyeceğiniz tüm yemeklerin planını yazın. Ertesi gün planda yediklerinizi kontrol edin ve planda olmayan bir şey yediyseniz onu not edin. Bu planı haftalarca, aylarca ve hatta tüm kilolarınızı verene kadar uygulayın.

9. Duygusal nedenlerle yemeye son verin: Duygusal yemek büyük bir sorun, kilo sorunu olan herkes zaman zaman duygusal bir sebepten dolayı yemek yiyor. Bazı insanlar üzüntülü ya da endişeli olunca, diğerleri yalnız olduklarında ya da sıkıldıkları zaman yemek yer. Birçok diyet yapan insan kendini yemekle sakinleştirdiğini düşünüyor. Fakat yemek yemek sorunu çözmüyor, senin sıkıntını geçiriyor gibi oluyor. Aslında, başka bir soruna yol açıyor, diyetinin dışına çıktığın için kendini suçlu hissediyorsun. Yemek yemeye yönelmek yerine, bu teknikleri deneyebiliriz. Nasıl hissettiğinizi belirleyin: "Üzgünüm, aç değilim". Kendinize seçenek vermeyin, kendi kendinize "Seçeneğim yok. Bunu yemeyeceğim" deyin ve böylece mücadeleyi kazanacaksınız.

Zaman Online

ivythemes

{facebook#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {twitter#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {google-plus#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {pinterest#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {youtube#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {instagram#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget