1.02.2009 - 1.03.2009

Iktidar hormonu Testosteron

Testosteron erkekte ve kadında cinsel davranışları yönetir. Cinsel arzunun temel belirleyicisidir. Testosteronun erkeklerin yaşamına etkisi cinsellikle sınırlı da değildir.
Erkeğin rekabet, mücadele, hatta şiddet ve saldırganlık eğilimlerini testosteron belirliyor. Bu açıdan bakıldığında testosteron erkeğin "savaş hormonu" gibidir. Testosteronun azlığı veya fazlalığı bazı erkeğin karakterini bile belirleyebiliyor. Yüksek testosteronlu erkekler, düşük testosteronlu olanlara oranla evliliği daha güç yürütüyor. İşin ilginç yanı, evlenince testosteron seviyesi düşüyor.

SAĞLIK sorunlarını tartıştığımız hastamın sorusu önemliydi: "Bizi genlerimiz mi yönetiyor?.." Bu sorunun cevabı "Evet"tir. Bizi genlerimiz yönetir. Üstelik onlar bizim istediklerimizi de dikkate alan "uyumlu yöneticiler" değil, "diktatörler"dir. Ellerinde yazılı bir yönetmelik vardır ve onu eksiksiz uygulamaya çalışırlar. O, "yazılı yönetmelik" siz doğarken elinize tutuşturulan "gen haritanız"dır. Bu harita DNA’nıza işlenmiştir. "Genlerimiz bu işi nasıl başarıyor?" Bu sorunun yanıtı "hücrelerinize ürettirdikleri protein yapısındaki bazı maddelerle"dir. Genler hücrelere verdikleri talimatlarla hormonlar, enzimler gibi "iş bitirici aracı kimyasallar" üretirler. Genlerin verdiği talimatları gerçekleştiren işte bu aracılardır.

SEKS, ŞEHVET VE GÜÇ


Testosteron hormonu da bu kimyasal aracılardan biridir. Testosteron erkekte ve kadında cinsel davranışları yönetir. Cinsel arzunun temel belirleyicisidir. Testosteronun erkeklerin yaşamına etkisi cinsellikle sınırlı da değildir. Bir yazara göre testosteron erkekte "seksi, şehveti ve gücü" temsil ediyor. Erkeğin rekabet, mücadele, hatta şiddet ve saldırganlık eğilimlerini testosteron belirliyor. Bu açıdan bakıldığında testosteron erkeğin "savaş hormonu" gibidir. Doğası gereği bu hormon sinirli ve asabidir. Bazı ruhbilimcilerine göre "testosteron biraz da anti-depresandır." Erkekte testosteron üretimi, başarıyı etkilemese bile başarıdan etkilenir. "Kazanınca artar, kaybedince azalır." Yükselince artar, düşünce azalır.

ÜRETİMİNİ NE ETKİLİYOR

Bazılarına göre testosteron sadece güçten, kuvvetten değil daha pek çok şeyden etkilenir. Mevsimlerden, ısıdan, uykudan, korkudan, stresten nem kapar!.. Korku, endişe, kararsızlık ve hele stres, testosteronun en önemli düşmanlarıdır. Stres arttıkça ve kronikleştikçe testosteron üretimi dibe vurur.

Testosteron, "spontan seks"ten müthiş etkilenir. Bir bakış, bir yürüyüş, kadın vücudunun bazı noktaları, ama en az noktalar kadar "kadınsı doğal tavırlar" testosteron üretimini derinden etkiliyor.

Testosteronun üretimini etkileyen önemli bir koşul da rekabettir. Cinsel, sosyal veya iş ile ilgili rekabetten testosteron müthiş etkileniyor. Rekabet arttıkça testosteron üretimi de artıyor.

Testosteron üretiminin mevsimlerle de ilgisi var. Ekim ayı ve sonrasında artan üretim, nisan başlarından itibaren azalıyor. Testosteron üretimi sabahları en fazla iken akşama doğru yavaş yavaş düşüyor. Cinsel isteksizlik yaşayan erkeklerin sabah saatlerini sorunsuz atlatmaları (!) bununla ilgili olabilir.

Testosteronun azlığı veya fazlalığı bazı erkeğin karakterini bile belirleyebiliyor. Yüksek testosteronlu erkekler, düşük testosteronlu olanlara oranla evliliği daha güç yürütüyor. Yüksek testosteronun erkekleri evlilik dışı ilişkilerle yönlendirme olasılığı artıyor. Ne yazık ki testosteron yüksekliği olan erkeklerde eşlere şiddet kullanma eğilimleri de yükseliyor. Yüksek testosterona sahip erkeklerin eşlerini terk etme olasılıkları da daha fazla.

Testosteron erkekte sadece cinsel arzuyu etkilemiyor. Daha pek çok marifetleri var: Kalbi koruyor, göbek ve karın bölgesindeki yağları eritiyor, kas yapıyor, kaslara güç veriyor. Testosteron beden gücünü arttırıp, bağışıklığı destekliyor. Hem depresyonla hem de hırçınlıkla mücadeleye yardımcı oluyor. Düşük testosteronlu erkekler daha mızmız, daha alıngan, daha sinirli olabiliyor. Testosteron erkeği genç, güçlü ve iktidarlı tutuyor.

SINATRA VE BEATLES

Erkekleri "yüksek testosteronlu" ve "düşük testosteronlu" diye ayıranlar bile var. Düşük ve yüksek testosteronlu erkeklerin dünyaya bakışlarının farklı olduğunu ileri süren uzmanların sayısı oldukça fazla. "I did it my way" diyen Frank Sinatra ile "I get by with a little help from my friends" şarkısını söyleyen Beatles grubu üyelerinin arasındaki farkı testosteron seviyesi farkına bağlayanlar bile var! Onlara göre "Her şeyi isteğim gibi yaptım" diyebilen Frank Sinatra ile uzlaşmacı Beatles üyeleri arasında ciddi bir testosteron farklılığı olmalıdır.

Testosteron seviyesinin mesleklerle de ilişkili olduğunu ileri sürenler var. İşleri gereği "yardım etmek ve hoş görmek" durumunda olan din adamlarında veya "düzenlemek, tasnif etmek" ile meşgul kütüphanecilerde testosteron seviyeleri çok yüksek değil. Buna karşılık iktidara odaklı politikacılarda, yıldız olmaya kararlı sanatçılarda testosteron daha yüksek bulunabiliyor. Testosteronu yüksek bir politikacı iktidarı kaybedince, testosteronunu da bir miktar kaybediyor. Şampiyonluğa oynayan takımların sporcularında küme düşme hattındaki oyunculara oranla testosteronun daha fazla olabileceği belirtiliyor. Kısacası testosteron statü ve iktidarla da çok ilişkili.

BİR TEST

Testosteronunuz düşük mü?
"Testosteron seviyemizin düştüğünü nasıl anlayacağız?" sorusuna daha doğru bir yanıt verebilmek için aşağıdaki soruları doğru ve samimi olarak yanıtlamanız gerekiyor.

Cinsel isteğinizde azalma var mı?
Enerji eksikliği, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik hissediyor musunuz?

Güç ve/veya dayanıklılığınızda azalma oldu mu?

Boyunuz kısaldı mı?

Hayattan daha az zevk almaya başladığınızı düşünüyor musunuz?

Üzüntülü, hüzünlü, depresif, endişeli, aksi, hırçın, çabuk sinirlenen biri haline mi geldiniz?
Sertleşme sorunu yaşıyor musunuz?
Egzersiz performansınız azaldı mı?

Yemeklerden sonra uyukluyor musunuz?

İş performansınızda azalma var mı?

Eğer bir ve yedinci sorulara "evet" yanıtı verdiyseniz ya da yukarıdan on sorudan üçüne "evet" dediyseniz testosteron seviyenizin düşük olması mümkündür. Bu durumda testosteron seviyesinin ölçülmesi tavsiye ediliyor.

BİR ÖNERİ

Eksikse ne yapmalı?
"Testosteron eksikliği varsa ne yapmak lazım" sorusuna cevap olarak iki karşıt görüş var: Biri, "eksikliği hemen yerine koyalım, sorunu ilaçlarla yani testosteron ürünleriyle çözelim" görüşü. Diğeri, "acele etmeyelim, daha konservatif dayanalım" diyen görüş. Doğru olan, testosteron düşüklüğünün mevcudiyetine karar vermek, mümkünse nedenini belirlemek ve tedavi planını gerekiyorsa buna göre yapmaktır. Testosteron eksikliğini yerine koyma tedavisi uzmanlık gerektiren bir iştir. Dikkatsiz kullanıldığında bazı önemli yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. Uygun hastada, uzman bir ürolog hekim tarafından yapıldığında bu tedavi cinsel güç kaybını telafi eder. Kemik ve kasları güçlendirici, yağlanmayı önler, depresyonu geciktirir, belleği korur. Yanlış uygulandığında karaciğer, kalp ve diğer organlarda telafisi güç sağlık sorunları yaratabilir.

Serbest testosteron düzeyine baktırın

Sadece testosteron seviyesini ölçmek de yetmiyor. Testosteronun kolesterol gibi iyisi, kötüsü yok ama "etkilisi, etkisizi" var. Kanda testosteron serbest halde veya proteine bağlanmış olarak bulunuyor. Proteine bağlanmış olan testosteronun ciddi bir hormonal etkisi yok. Faydalı olan, etkili olan, güçlü olan "serbest testosteron"dur. Kaslara güç, beyne enerji, ruha cinsel istek dolduran serbest testosterondur. Bu nedenle sadece total testosteronu ölçmek yetmiyor, gerektiğinde serbest testosteron seviyelerini de belirlemek gerekiyor.

Evli erkeklerde testosteron düşük

Evli erkeklerin testosteronu bekarlardan daha düşük bulunuyor! Bekar erkekler evlenince testosteronları düşüyor. Eşinden ayrılan erkeklerde testosteron yeniden artmaya başlıyor. Evlenen erkek baba olunca testosteronu biraz daha azalabiliyor. Eş arayan, flört eden erkeklerde testosteron artıyor. Testosteron yaş ilerledikçe azalıyor. Bu azalmanın bedensel ve ruhsal sonuçları var. Karın ve göbek çevresinde yağlanma, kas dokusunda azalma, kemikte kalsiyum kaybı testosteron azalmasının bedensel yansımalarıdır. Bu azalma ruhsal alanda kendini yorgunluk, uyku sorunları, depresyon ve sinirlilik, unutkanlık, dikkat kaybı gibi işaretlerle belli ediyor. Testosteron azalmasından mutlu olan erkeklerde var. Orta yaşlarla birlikte beliren "testosteron törpülenmesi" erkeği daha sakin, daha kabullenici, hoşgörülü biri haline getiriyor.

Göğüslerim sarkıyor!

Diri göğüslere sahip olmak için bu haberi okuyun...
Diri göğüslere sahip olmayı kim istemez? Üstelik bıçak altına yatıp, zahmet çekmeden... Fazla zaman harcamadan, yorulmadan, bütçenizi zorlamadan... Şöyle göğsünüzü gere gere şık body'ler, tiril tiril gömlekler giymek istiyorsanız, giydiklerinizin üzerinizde şık durması için diri göğüslere sahip olmalısınız. Yanlış duruş pozisyonu, bakımsızlık ve size uygun olmayan sutyen kullanımı sizi olduğu kadar göğüslerinizi de üzer... Peki başarılı bir göğüs bakımı nasıl olmalı? Peeling cildi pürüzsüzleştiriyor.
Yumuşak etkili bir vücut peelingi cildi pürüzsüzleştiriyor. Peelingin ardından göğüs dekolteniz pembe ve canlı bir görünüme kavuşuyor. Peeling kremini göğüs dekoltenize yayın ve yumuşak bir yüz fırçasıyla hafif masaj yaparak yedirin. Böylece yumuşak bir dokusu olan bu bölgenen yıpranmasını önlersiniz. Ardından ıslak ve yumuşak bir bezle peeling kalıntılarını temizleyin. Soğuk duş, kan dolaşımını hızlandırıyor
Göğüsleriniz ister küçük, isterse büyük olsun, önemli olan canlı görünmeleri. Diri göğüslere sahip olabilmek için, düzenli olarak soğuk su ile basınçlı duş yapın. Soğuk su ile yapılan dairesel masaj, dokuları sıkılaştırmaya, üst derinin elastikiyetini artırmaya ve zamansız gevşemesini önlemeye yardımcı oluyor. Sabahları duş telefonunun yardımıyla iki üç kez dairesel hareketler yaparak soğuk suyu göğüslerinizin üzerinde gezdirin. Ardından da güzelce kremleyin. Bu kremlerin içeriğindeki maddeler, bağ dokusunun sıkılaşmasını ve elastikiyetini güçlendiriyor.

Ampuller bağ dokusunu sıkılaştırıyor
Ampuller, özellikle stres, hamilelik, solaryum gibi nedenlerden dolayı yıpranan göğüslerde etkili oluyor. Bu ürünler, içindeki konsantre maddeleri ile göğsün bağ dokusunu sıkılaştırıyor.

Göğüs jimnastiği şart
Aslında göğüslerde hiç kas bulunmuyor. Göğüs, merkezde hacim veren yağ dokusu içine gömülmüş meme bezi ve biçimini veren deri örtüsünden oluşuyor. Tabii ki, jimnastikten beklediğimiz, göğsün biçimini ya da büyüklüğünü değiştirmesi değil. Ancak fiziksel aktivite, göğüs bölgesinde, memenin arka kısmında kalan ve ona destek olan kasları kuvvetlendiriyor. Bu yüzden diri göğüsler istiyorsanız, düzenli olarak egzersiz yapmayı ihmal etmeyin. Göğüs jimnastiği yaparken ellerinize birer ağırlık alın, dik durun ve kollarınızın üst kısmını vücudunuza iyice yapıştırın. Önce bir kolunuzu, sonra diğerini olmak üzere, elinizde bulunan ağırlıkla birlikte kollarınızı dirsekten kırarak yukarı kaldırın. Bu hareketleri, iki kolla da 20'şer defa olmak üzere her gün düzenli olarak yapın.

İkinci harekette tek ağırlık kullanın. İki elinizi birleştirerek kollarınızı başınızın üzerine doğru kaldırın. Ardından iki kolunuzu da dirseklerden kırarak, ensenize doğru uzatın.

Maske
Göğüslerinizdeki kırışıklıkları farkettiğinizde paniğe kapılmayın. Göğüslerinizle boynunuzun arasına her gün düzenli olarak uygulayacağınız göğüs maskeleri, bu kırışıklıkları giderecektir. Maskenin ardından göğüs bölgenizi nemli bir bezle örtmek maskenin içindeki maddelerin vücut tarafından emilmesini kolaylaştırır.

Masaj
Pürüzlü cilt, askılı bluzlarda kötü bir görünüm sergiler. Her gün fırçayla yapacağınız masajlar, cildinizin güzellik, canlı ve pürüzsüz görünmesini sağlar. Bu uygulamadan sonra mutlaka vücut yağı ya da vücut kremi sürmeyin ihmal etmeyin.

Diri göğüsler için bakım şart
Göğüs yapısında kas bulunmuyor ve bu yüzden son derece nazik organlar. Destek olarak, göğsü çevreleyen derinin elastikiyetinden yararlanılıyor. Ancak göğüsler her an yerçekimine maruz kaldığından, zamanla sarkma riskiyle karşı karşıya kalmaları kaçınılmaz. Gebelik, vücut ağırlığındaki ani değişiklikler ve arka kasların zayıflaması da bu riski artırıyor. İşte, bu olumsuz etkilerden dolayı göğüslerinizin sarkmasını ve göğüs derinizin deforme olmasını istemiyorsanız, bu bölge için özel olarak hazırlanmış bazı kozmetik ürünlerini düzenli olarak uygulamanız son derece önem taşıyor.

Sarımsak mucizesi!
Çiğ ya da pişirilmiş sarımsak tüketenlerde, mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanserinin daha az görüldüğü bildirildi.
Yapısında bol miktarda su var

Amerikan Diyetetik Derneğinin Denizaşırı Ülkeler Türkiye Temsilcisi Diyetisyen Selahattin Dönmez, yaptığı açıklamada, sarımsağın yapısında bol miktarda su, şeker içeren karbonhidratlar, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunduğunu belirtti.

Birçok hastalığın tedavisinde kullanılıyor
Sarımsağın ayrıca yüksek miktarda fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerdiğini belirten Dönmez, "Uygarlık tarihi boyunca sarımsağın tıp alanında özellikleri değerlendirilmiş ve birçok hastalığın tedavisi amacıyla kullanılmıştır" dedi.

Dönmez, sarımsağın bugün de atardamarları etkileyen hastalıklar, kanser, bağışıklık sistemi bozuklukları ve ağrılı eklem hastalıkları gibi birçok kronik hastalığın önlenmesi ve tedavisi amacıyla kullanıldığına işaret ederek, şunları söyledi:

"Sarımsağın en önemli biyokimyasal özelliklerinden biri, vücuttaki zehirli toksik maddeleri atmaya yardımcı olma (antioksidan) potansiyelidir. Sarımsağın bu özelliğinin, içinde bulunan organik kükürt bileşiklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Çiğ sarımsakta da antioksidan potansiyel vardır, ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve böbreğe toksik etkiler gösterebilmektedir."

Kansere etkisi
Diyetisyen Dönmez, sarımsağın, organizmada birçok işlevi olduğu gösterilen, insan vücudunda doğal olarak üretilen nitrik oksiti artırıcı etkisi olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: "Bu mekanizmalar sarımsağın damar sertliği ve hipertansiyon tedavisi ile koruyucu önlem rollerini açıklamaktadır. Sarımsağın çeşitli mekanizmalarla kanser yapıcı etkenleri engelleyebileceği, bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek de kansere karşı yararlı olabileceği bilinmektedir. Sarımsak yıllardır kardiyovasküler hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır."

Antioksidan özelliği...
Sarımsakta çok sayıda değişik insan bağışıklık sistemini güçlendiren ve hatta dengeli bir beslenmeyle alındığı takdirde çeşitli kanser risklerini azalttığı bilinen kimyevi madde (fitokimyasal) bileşiklerinin bulunduğunu belirten Dönmez, şunları kaydetti: "Sarımsağın özellikle antioksidan özellikleri kükürt bileşiklerinden başka içerdiği, özellikle meyve ve sebzelerde yaygın olarak bulunan renk maddelerinin bazılarından kaynaklanmaktadır.

Bu maddelerin diyetle alımı, koroner arter hastalığı ölüm riski ile ters yönde ilişkili bulunmuştur. Çalışmalar sarımsak tüketiminin artırılmasının, kanser görülme sıklığıyla yakın ilişkili olduğunu göstermiştir. Yapılan çalışmalar, çiğ ya da pişirilmiş sarımsak tüketimi ile mide, bağırsak, prostat, gırtlak ve meme kanseri arasında ters ilişki olduğu sonucunu göstermektedir.

Yapılan bilimsel çalışmalar ışığında, sarımsağın diyetle tüketiminin özendirilmesi ve önerilmesi, kanser ve kalp damar sistemi rahatsızlıkları gibi kronik hastalıklardan korunmada yararlı olacaktır. Sağlıklı beslenme programında tüm sebzeler ve meyveler gibi sarımsağın da yeri önemlidir. Her birey sarımsak tüketimine dikkat ederek, mutlaka bu ürünü beslenme alışkanlıkları içerisine yerleştirmelidir."

Egzersiz sonrası süt kas yapıyor!

Egzersiz yaptıktan sonra süt içilmesi, soya veya karbonhidratlı içeceklere göre kas yapımını daha fazla artırırken, daha çok yağ yakılmasını da sağlıyor.
Dünyada o kadar çok araştırma yapılıp yayımlanıyor ki çoğu zaman bunları yorumlamakta güçlük çekiyoruz. Bu yapılan araştırmalardan bazıları yayımlandıktan sonar onunla ilgili başka hiç bir şey duymuyoruz, kaybolup gidiyor. Bazısı ise toplumu o kadar çok ilgilendiriyor ki günlük yaşamımıza hemen giriveriyor, her yerde ondan bahsediliyor. Bazı araştırmalar ise yapıldıktan bir süre sonra tam tersini belirten bir araştırmayla tamamen kenara atılıyor. Benim önerim okuduğunuz haberleri veya araştırmaları hemen kabullenip, bunu hayatınızın vazgeçilmez kaidesi yapmayın.

Önce “Olabilir mi?” diye kendiniz bir tartın, soruşturun ve eğer uygulayacaksanız, gözü kapalı tek doğru buymuş gibi değil, yavaş yavaş hayatınıza sokup deneyerek uygulayın. Zaman zaman yazılarımda, okuduğum, bana ilginç gelen araştırmalara da yer vermek istiyorum. Bazıları hakikaten ilginç, işte bir kaç örnek.

Yağ yakımını da artırıyor
Yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre ağırlık kaldırma egzersizi yaptıktan sonra süt içilmesi, soya veya karbonhidratlı içeceklere göre kas yapımını daha fazla artırırken, daha çok yağ yakılmasını da sağlıyor.

Araştırmacılar ağırlık kaldırma egzersizini tamamladıktan hemen sonra veya bir saat sonra birer bardak yağsız süt, soya proteini içeceği veya karbonhidratlı bir içecek tüketen üç ayrı grupta bu içeceklerin kas yapımı ve yağların yakılması üzerindeki etkilerini araştırmış. 12 hafta süreyle haftada beş gün ağırlık kaldırma egzersizi uygulayarak yapılan çalışmanın başlangıcında her katılımcının vücut bileşimi ölçülerek yağsız kütleleri ve yağ miktarları belirlenip, çalışmanın sonunda bu ölçümler tekrarlanmış. Kanada Ontario’da McMaster Üniversitesi fizyologları tarafından yapılan bu çalışma American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayımlandı.

Grupların üçünde de kas artışı olmuş, ama bu artış süt içenlerde en yüksek düzeyde saptanmış. Çalışmanın sonunda süt içen grubun, karbonhidrat grubuna göre yüzde 60 ve soya grubuna göre yüzde 40 daha fazla kas yaptığı görülmüş. Ayrıca süt içenler bazı egzersizlerde de diğer iki gruba göre daha yüksek performans göstermiş.

Sütün içindeki maddelerin etkisi
Süt içenlerin vücut yağı kaybı da daha fazla. Bu grup yaklaşık bir kilo yağ kaybetmiş. Soya grubunda vücut yağı neredeyse hiç değişmezken karbonhidrat grubunda yarım kilo yağ kaybı görülmüş.Süt grubunda niçin daha iyi sonuç alındığı tam olarak bilinmiyor. Araştırmacılara göre bunun nedeni sütteki “whey” ve “kazein” proteinleri olabilir. Sütteki kalsiyumun da yağların yakılmasını sağlaması mümkün.

Her ne kadar çalışmaya sadece erkekler katılmış olsa da bu sonuçlar, kadınlar için de geçerli olabilir. Araştırmacılar yoğurt, ayran veya lor peynirinin de kas yapımı için süt kadar faydalı olabileceğini düşünüyorlar.

Evlenen kilo alıyor
Yeni evlenen genç çiftler, bekârlara göre daha çok kilo alıyor. Ev ortamı ve romantik bir partner, obezite ve obeziteyi teşvik eden davranışların riskini artırarak kilo almaya yatkın kişilerde şişmanlığa neden oluyor.
Bunlar sekiz bin genç kadın ve erkekte yapılan bir çalışmanın sonuçları. New Orleans Obezite Derneği’nin yıllık bilimsel toplantısında sunulan bu çalışmaya katılanların boy, vücut ağırlığı, fiziksel aktivite, ekran zamanı (TV izleme, bilgisayar kullanma veya video oyunları oynama) ve medeni halleri incelenmiş.

Çalışma süresi içinde evlenen çiftlerin, bekâr olan kontrol grubuna göre daha durağan bir yaşam tarzına geçtikleri görülmüş. Evliler, bekârlara göre haftada beş kez daha az egzersiz yapıyor ve ekran karşısında geçirdikleri haftalık süre de 15 saat daha fazla. Ancak, bu bir yazgı değil. Eşlerden birinin sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmesiyle birlikte diğeri de çokluk onu izliyor.

Kapari etin zararını azaltıyor mu?
İtalya’da yapılan bir çalışmaya göre et yemeklerine kapari eklenmesi, et sindiriminin zararlı etkilerini önlüyormuş.
Kapari salamurası Akdeniz mutfağının klasik çeşnilerinden. İtalyan araştırmacıların yaptığı ve Journal of Agricultural and Food Chemistry dergisinde yayımlanan bir çalışma, kaparideki antioksidanların etin sindiriminden kaynaklanan oksidasyonu dengeleyebileceğini gösteriyor.

İtalyan çalışmasında, ızgara hindi etine ilave edilen kapari özütünün, bir test tüpünde midedekine benzer sıvıların bulunduğu bir ortamda, etin oksidatif yan ürünlerinin oluşmasının engelliyormuş. Test tüpündeki bu sindirim simülasyonundan alınan sonuçlar özellikle yağlı ve kırmızı et yiyen kişilerde, kaparinin sağlık için yararlı etkilerinin olabileceğini düşündürüyormuş.

Dr. Hasan İnsel /Milliyet

enginar ve faydaları

Sindirim sisteminin dostu: Enginar

Enginarın içindeki “ciarin” maddesi karaciğer, safra kesesi, böbrekler ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı oluyor.



Akdenizden gelen sağlık
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Vedat Şeniz, ilkbahar aylarından itibaren tezgahlara çıkan ve yazın habercisi olan enginarın tipik bir Akdeniz bitkisi olduğunu belirtti.
Kral sofralarının vazgeçilmezi
Eski çağlardan beri bilinen ve kral sofralarının en geçerli yemeği olarak anılan enginarın, “çok yıllık” bir bitki olduğunu ifade eden Şeniz, “Enginarın toprak üstü organları bir yıllık, toprak altında bulunan kök kısmı ise çok yıllıktır.

Bulunduğu yerde 8-10 yıl kalabilir ve ürün verir. Sofralarımızı süsleyen değerli bir sebze olan enginarın besin değeri çok yüksektir. Birçok sebze türünden farklı olarak yüksek düzeyde karbonhidrat ve protein içerir. A, D, D2, B6 ve C vitaminlerini içinde barındırır” dedi.

Her derde deva
Prof. Dr. Şeniz, mineral maddelerce de son derece zengin olan enginarın kalsiyum, magnezyum, manganez ve fosfor içeriğiyle dikkat çektiğini belirterek, şöyle devam etti:

“Enginarda bulunan ‘ciarin’ isimli madde karaciğer, safra kesesi, böbrekler ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur. Enginarın ayrıca romatizma, üre, kolesterol ve damar sertliğini de iyi gelir. Sebze olarak yenmesinin yanı sıra yapraklarının da kaynatılarak suyunun içilmesinin faydalı olduğu bildirilmiştir. Sağlık için mevsiminde enginar tüketilmeli. Aslında sağlık açısından mevsiminde hangi meyveyi hangi sebzeyi yersek yiyelim faydalıdır.”
Çocuk mamalarında ve kozmetikte de kullanılıyor

Türkiye’de “erkenci ve geççi” çeşitleri bulunan enginarın pazarlarda yüksek değer bulduğunu anlatan Şeniz, bu değerli sebzenin yabancı ülkelerde çocuk mamalarının yapımında, kozmetikte, içki ve boya sanayisinde de kullanıldığına işaret etti.

Şeniz, enginarın kültüre geç alınan bir sebze olması nedeniyle ekim alanlarının sınırlı kaldığını belirterek, şunları kaydetti:

Gelecek yıllarda değeri bilinecek
“Enginar yetiştiriciliğinin fazla gelişememesinin önemli nedenlerinden biri de bitkinin iklim yönünden çok seçici olması ve tohumla üretilmemesidir. Bitki, toprak altındaki köklerden alınan bölümlerle çoğalıyor. Özellikle Fransa’da tohumla üretilebilen çeşitler geliştirildi. Bu çeşitler de ülkemize girmeye başladı. Dolayısıyla gelecek yıllarda bu sebzenin daha geniş alanlarda daha yüksek miktarlarda yetiştiriciliğinin yapılacağını düşünüyorum.”

Egzersiz yaparak kilo verebilir misiniz?

Şişmanlık tanım olarak vücutta sağlığı bozan yağ birikimi demektir. Günümüzde kötü ve aşırı beslenme yanısıra hareketsiz yaşamaya bağlı olarak şişman insan sayısı giderek artmaktadır.
Şişmanlık kalp, damar hsatalıkları, şeker hastalığı ve eklemlerde bozulmalar ön planda olmak üzere bir dizi hayatı kötü etkileyen ve yaşam süresini kısaltan sağlık sorununa neden olmaktadır. Önlenmesi ise oldukça güçtür.


Amerikan Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Prof. Dr. Nadire Berker, belirli bir vücut ağırlığı ve yağ birikimi oluştuktan sonra vücutta oluşan değişiklikler nedeniyle kilo vermek imkansız denecek kadar zor olabileceğini ve bu nedenle normal kilosunun üzerinde olduğunu gören her insan kalori alımını kısıtlamalı, beslenmesini düzenlemeli ve hayatına egzersizi katması gerektiğini belirtiyor.

Aşırı ve kötü beslenmeye bağlı olarak kalori alımı artışı vücutta yağ dokusu ve şeker fazlası, hareketsizlik birleştiğinde pankreas açlık halinde daha fazla insülin salgılamaya başlar. Vücuda alınan şekere vücudan verdiği insülin salgısı cevabı hızlanır. Ancak insüline hücrenin duyarlılığı düşer. Bir diğer deyişle biz şeker almaya devam ettikçe vücudumuz da bu şakarin hücrelerimize girebilmesi, vücudumuzun bu şekeri kullanabilmesi için daha fazla insülin salgılamaya başlar. Ancak hücrelerimiz bir süre sonra bu aşırı insülin salgısına cevap vermezler, yani insüline duyarsız hale gelirler, böylelikle şeker hücre içine geçememeye ve kanda yükselmeye başlar. Ayrıca adrenokortikal hormonlar ve büyüme hormonu yapımı azalır, yağların yakılmasından sorumlu olan lipaz denen enzim azalır ve kolesterol üretimi hızlanıarak şişmanlık giderek yerleşir, şeker hastalığı sinsice başlar.

Aşırı kilo nedeniyle hastalık riski arttığı gibi varolan veya yeni gelişen hastalıklar da daha şiddetli geçirilir. Aşırı kilo fiziksel iş yapabilme kapasitesini azaltır. Şişman kişiler eggzersize başlamadan önce kapasitelerini ölçmek için egzersiz testi yapmak gereklidir. Ancak şişmanlarda koroner arter hastalığı yani kalp damarlarında tıkanıklık riski yüksek olduğundan çok dikkatli olunmalı, en ufak bir rahatsızlıkta test sonlandırılmalıdır. Test esnasında tansiyon da aniden yükselebilir.

Egzersiz orta derece şişman insanlarda kilo kaybına yardımcıdır ancak morbid obezitede işe yaramaz. Düzenli egzersizle yağ dokusunda azalma olur. Vücut ağırlığı aynı kalabilir bu da kas dokusu gelişmesine bağlıdır. Düzenli egzersiz göbek ve karın çevresi yağ kaybına yol açar, gövde yağ dağılımını düzeltir. Vücut yağları gövde üst tarafında biriken kişiler egzersizle daha kolay yağ kaybederler. Fizik aktivite ve açlık arası ilişki tam aydınlatılmamıştır. Kalori kısıtlandığında, diyetle vücudun kalori yakma hızı azalmaktadır. Ayrıca vücut diyetteyken egzersizle yaktığı kalori mikatrını da azaltmaktadır. Bu nedenle egzersiz istenildiği ölçüde kalori harcamasına neden olamamaktadır. Yine de düzenli egzersiz ile kişi kilosunu koruyabilir.

Şişmanlarda düzenli egzersiz hücrenin insüline gösterdiği direnci azaltmakta, açlık kan şekerini düşürmekte ve şeker toleransını arttırmaktadır. Bu sayede şeker hastalığı riski azalmakta, şişmanlığın sürmesine yol açan kısır döngü kırılabilmektedir.

Şişmanlık tedavisinde amaç yağ kütlesinin azaltılması, kas kütlesinin korunmasıdır. Hafif ve orta derecede şişman olanlar, vücut yağı üst gövdede toplanmış olanlar, sürekli kilo alıp vermeyenler, fazla kilolarını erişkinken almış olup gerçekten vermek isteyenler kilo kaybedebilirler. Aşırı şişmanların, durmadan kilo alıp verenlerin, çocukluğundan beri şişman olanların kilo verme şansı yoktur.

Diyet yaparken amaçlar yağ alımının ve alınan toplam kalori miktarının azaltılmasıdır. Fiziksel aktivitenin amaçları ise günlük hareket miktarının ve kalp-akciğer kondüsyonunun arttırılmasıdır. Kilo kaybı sağlayan tıbbi müdaheleler arasında açlık diyetleri, mide ameliyatları, mideyi pas geçen barsak bypas ameliyatları, çene telleme, mide içi balonlar, yağların cerrahi yöntemle alınması ve ilaçlar sayılabilir.

Şişmanlarda egzersiz planlarken her zaman egzersiz testi yapmak zorunlu değildir. Testin amacı egzersiz reçetesinin daha detaylı yazılabilmesidir. Kişinin fiziksel kapasitesi anlaşılır ve egzersizin yoğunluğu buna göre belirlenir. Program hazırlanırken eğlenceli, pratik, kişinin hayatına uyumlu bir hareket ve spor dizisi seçilmelidir. Amaç kalori harcatırken vücuda hasar vermemektir. Kalori hem egzersiz sırasında hem de hemen egzersizden sonra erken dinlenme fazında harcanır. Bu nedenle günde bir uzun egzersiz seansı mı yoksa birkaç kez kısa seanslar mı yapılması gerektiği tartışmalıdır. Şişmanlarda vücut ağırlığının eklemler üzerine bindirilmediği sporlar tercih edilmelidir. Yürüyüşler de yapılabilir, günlük yaşam aktiviteleri arttırılır, dirençli çalışmalar ile kaslar güçlendirilir. Her gün veya haftada en az 5 gün çalışılmalıdır. Günde tek sefer 40-60 dakika veya günde 2 kez 20-30 dakika egzersiz yapılmalıdır. Egzersizin şiddeti kişinin maksimum kapasitesinin %50-70’i olacak şekilde ayarlanmalı, daha sonra % 70-85’e çıkılmalıdır. Dirençli kas güçlendirme egzersizleri yerine aerobik egzersizlerle yağ kütlesi daha kolay azalır.

Şişmanlıkta egzersiz programlarının en hassas noktası eklem hasarının önlenmesidir, ayrıca bireyin motivasyonunun yani egzersiz yapma hevesinin korunması da çok önemlidir. Kilo fazlalığı vücudun ısı ayarlama sistemini bozduğundan egzersize başlamadan önce mutlaka gevşeme, ısınma yapılmalı, egzersiz sonunda soğuma yapılmalı ve egzersizin şiddeti yavaş yavaş arttırılmalıdır. Eklemlere yük bindirmeyen veya az yük bindiren sporlar seçilmeli, ısı ayarlamasına dikkat edilmeli, ortam serin, neredeyse soğuk olmalı, bool sıvı alımı sağlanmalı, rahat ve ter atan giysiler giyilmelidir.

Egzersiz olarak kürek, yürüyüş ve bisiklet önerilir. Koroner arter hastalığı riski azalır, kilo azalır, fonksiyonel performans artar. Süre önemlidir, günde en az 60 dakika çalışılmalı ve ideal olarak her gün çalışılmalıdır. Bu progrmada istenilen hedeflere en erken 9-12 ayda ulaşılabilir. Son olarak şişmanlarda başka hastalıkların da olabileceği unutulmamalı, özellikle kalp hastalığı veya hipertansiyon nedeniyle ilaç kullanan hastalarda egzersiz programları mutlaka hekimler tarafından gözden geçirilmelidir.

ivythemes

{facebook#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {twitter#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {google-plus#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {pinterest#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {youtube#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL} {instagram#YOUR_SOCIAL_PROFILE_URL}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget